Aile toplumun en alt ve en değerli yapı taşıdır. Bu yapı aile bireylerinden oluşur. Birey sayısı veya yakınlık dereceleri toplumların aile geleneğine göre değişir.
En sade ifadeyle söylemek gerekirse; Anne, baba, çocuklar ve diğer aile büyüklerinden oluşan bu yapıya bir hakim otorite ve düzenin hakim olması ailenin sağlığı ve huzuru bakımından çok önemlidir.
Elbette aile içerisinde yer alan fertlerin faklı görevleri veya farklı sorumlulukları da vardır.
Aile sofrasın da herkes eşit olsa da, yük altına girme konusunda yetişkinlerle çocukların taşıyacakları yük muhakkak ki farklı olacaktır.
Küçük yaşta bir çocuğu ailenin merkez otoritesi yapamazsınız. Aile bütçesini çocuğa teslim ederseniz, o gider ekmek değil de tabanca ve ya oyuncak araba alır.
Toplumlar da bir nevi bir ailedir. Bu ailede de mutlaka bir takım ortak kurallar, görev dağılımı ve sorumluluk sınırları olmalıdır. Nasıl ki, aile içerisinde keyfimizce hareket tarzı sergileyemez isek, toplum içerisinde de ortak temayülleri zorlayamazsınız. Bu kurallarla sokaklarımızı temizleyen güzel insanımız çöpçüler gibi bu ülkeyi yöneten tepedekiler de uyum sağlamak ve saygılı olmak zorundadırlar.
Hiçbir etkili veya yetkili kişi yetkilerini kullanırken yasaların dışına çıkarak keyfi uygulamalarda bulunamaz.
İnsanların doğuştan getirmiş oldukları Allah vergisi temel haklarına başkalarının keyfince müdahale etme gibi bir hakları asla olamaz.
Herkes, toplumun genel ahlak kuralları ve yasalar çerçevesinde hareket tarzı geliştir. Bunların aksi oluyorsa o toplumda despotizm hakimdir demektir ve buna asla demokrasi denemez. Zanla veya suizanla insanlar suçlanamaz. İnsanların suçlanabilmesi için kanıtların olması gerekir.
Yapılması düşünülen yeni düzenlemelere göre polis zanla hareket edebilecek ve dilediği kimseleri kenara çekip kontrol altına alabilecek. Bunu ilk duyduğumda inanmak istememiştim ama maalesef böylesi ilkel bir düşünce gündeme oturmuş bulunuyor.
Sokakta gezen bir insanı bu hırsız olabilir diye alıkoymak her ne kadar enteresan bir durum varsa, bu çocuk ileride yaramaz bir insan olacak deyip küçüklere eziyet etmeye bile kapı aralar bu mantık.
Bir sokakta bir illegal durum söz konusudur düşünelim. Polis görevini yapmak için çevrede tedbir almıştır farz edelim. Polis etrafta ki masum insanları söz konusu illegal duruma katkı sağlayabilir diye nasıl yürüyüşünden men eder?
Benzer binlerce meselede bu işin ölçülerini kim koyacak?
İnsan denilen canlının yüzde altmışı karanlık olduğuna göre ve yüzde kırkına bu işin uzmanları hükmedebildiğine göre bizim polisimiz bu insanların yüzde yüzünü teşhis edip kara verme yetkisiyle donatılırsa bu işin ucu acaba nerelere kadar uzanır?
Bir tarafta demokrasiden bahsedenlerin diğer tarafta böylesine ilkel uygulamalara tevessül etmeleri hiçte anlaşılabilir bir durum değildir.
Bu ülkeye gerçek demokrasi gelecekse, önce insanına güveneceksin. İnsanına güvenle bakamayan rejimler faşist rejimlerdir. Hitler Almanya sin da bile geçmişte yaşanmayan durumları bu ülkede bugün bizler yaşar olduk.
Güç bende, istediğim uygulamayı getirim demekte ne oluyor? Bu zihniyetin neresinde demokrasinin en ufak bir kırıntısı var bilemiyorum.
Bir toplumda kavramlar tepe takla olursa, insanlar iradelerini başkalarına teslim ederse, yalanlar doğruları kovarsa, güçlü olan güçsüz olanları korkutup sindirir ise o toplumdan içten içe ciddi bir tepki dalgası geliştirir ki, bu tepki dalgası gün gelir herkesi önüne katar ve perişan eder.
Bu coğrafyada hayat süren insanların belli bir takım ortak paydalar etrafında buluşarak ve kucaklaşarak uzlaşma kültürünün kalelerini mutlaka inşa etmeliyiz. Bu ancak ve ancak demokrasiye sözde değil, özde yakın durmakla olur.
Hayırlısı olur inşallah.
Mübarek Kurban Bayramınızı tebrik eder, Türk ve İslam dünyasına huzur getirmesini dilerim