Türkiye insanının gönül tarlası epey bir zamandan beridir nadasa bırakılmıştı.
Yeni bir yol haritası düşünülür ve projeler hazırlanırken uzunca bir dinlenme ve uyuma süreci yaşadık.
Geçen bu süre içerisinde biz istirahat ettiğimizi düşünürken başka birileri de haberimiz olmadan çok farklı şekillerde ektiler ve başka ekinler yetiştirdiler gönül bahçemizde.
Ve şimdi de çok sinsi bir şekilde yetiştirilen ekinlerin, vatan tarlasını bir baştan diğer başa kadar kuşatma dönemini izliyoruz.
Gizlice ve şeytani bir şekilde ekilen tarla, artık bizim eski tarlamız değildir.
Bu tarlada lale yerine afyon, zambak yerine zakkum, papatya yerine kendir ektiler ve bizim bu durumlardan zerre kadar dahi haberimiz olmadı.
Belki birileri bu işlerden haberdar olmuştu ama onlar da çıkarları uğruna ses çıkarmamışlardı.
Bir zamanlar bu milletin Kuran okunması yasaklandı. İnsanların inanç dünyalarına müdahaleler yapıldı. Daha sonra da birileri karanlık mahzenlerde insanların dini duygularıyla uğraştı. Ve tabii ki insanımız da bu yanlışlar veya kasıtlı yaklaşımlar yüzünden birilerinin kirli kucağına itildi.
Şimdi bahsettiğimiz ve bizim tarlamız dediğimiz yeri yalnız toprak olarak düşünmeyelim. İnsanımızın bir de gönül tarlası vardır.
Bu tarlanın esas sahibi ve bahçıvanı olan bu milletin, temel haklarına yıllarca birilerince suni olarak türetilmiş bir takım korku ve şüpheler sebebiyle ambargo uygulandı. Başka birileri ve onların içimizdeki ayakları da insanımızın gönül tarlalarına yaban otları ektiler.
Uzun bir dönem bu toplumun gönül tarlası birilerince kör bir inatla nadasa bırakıldı ve neleri okuyup neleri yazabileceğimiz bile birilerince belirlendi.
Bu katı sansürün karşılığı gelişen haklı tepkileri de, daha sonra bir takım çevreler çok iyi değerlendirdiler.
Her tarafı biz lale tarlasına döndüreceğiz diyerek insanımızın gönül tarlasını bir hayli istismar ettiler, kirlettiler. Anadolu tarlasının sahibi biziz diye yıllarca fiyaka atanlar da, bu kirli oyuna bir şekilde göz yumdular ve belki de perde arkası hesaplarla bu oyunu ortaklaşa oynadılar.
Bugün işler bir hayli değişti ve şimdi belli çevrelerce, Türk insanının yapısı üzerinde çok tehlikeli bir alan temizliği operasyonu başlatıldı. Dün ekilen ve birbirlerinin zıddı gibi gözüken sözde laleler, zambaklar, dikenler veya diğerleri şimdi tarumar olup birbirlerine düşman edilerek gönül tarlaları parsellenmek isteniyor.
Belli ki bir yerlerden emir gelmiş ve yıllardır pusuya yatanlar söz konusu alan temizliği ihalesine katılmış. İhaleyi veren odaklar da bu çevrelere, işi halledin demişlerdir. Aykırı seslere tahammülü olmayanlar veya ihaleyi alan çöpçüler öyle pek de bilinmedik çevreler değildir. Biz bunları biliyoruz da, bundan sonra bu tarlaya neler ekmek istedikleri konularında şüphelerimiz var. Bu tarlada ileride ırgatlık yapacak olan benim güzel insanım ne yazık ki bu olup bitenden pek de haberdar değildir. İşin bu noktası çok önemlidir ve çok enteresan hesap ve ayrıntılarla dopdoludur.
Lale dikeceğim derken daha dün ısırgan otları ekenlerin gelecekte bu tarlada neler yetiştireceklerini az çok tahmin edebilsek de, ihale dışı bırakılan tarafların nasıl savunma yapacakları çok berrak değildir. Geçmişin tecrübeleri ışığında geleceğe bakmaya çalıştığımız zaman, alan temizliği emrini veren odaklar ile ihaleyi alan çöpçüler hakkında derin şüphe ve kaygılarımız var.
Elbette her ürünün bir yetişme mevsimi ve yetişebileceği ortam vardır. Mevsimler birbirlerini takıp edeceğine göre, biz de eğer yaşarsak ve görmek de nasıp olursa pek güzel şeylerle karşılaşmayacağımızı şimdiden söyleyebiliriz. İnşallah bu mevsim değişikliğini, milletçe hastalanmadan, dışarılardan gelecek mikroplardan ve onların içimizdeki taşıyıcısı durumundaki ucuz hamallarının şerrinden korunmuş olarak yaşarız.
Eğer bir şekilde bu memlekette bir salgın yaşanırsa, şundan herkes emin olsun ki, bundan en büyük zararı, alan temizliği ihalesine katılan çöpçüler göreceklerdir. Çünkü bu sokakların gerçek sahipleri vardır ve onlar çöpçülerin kavga ederek bu caddeleri imha etmelerine izin vermezler.
En son olup bitenlerle ilgili olarak akıl yürütmeye yöneldiğimizde bu devleti birilerinin gömlek değiştirmeye zorladığını görebiliyoruz. Bu yeni gömleğin terzileri kadar gömleğin kumaşının nereden geldiğini de milletçe bilmek hakkımız olsa gerek.