6, 7, 8 Nisan 2012 tarihlerinde Ümraniye Belediyesi’nin sponsorluğunda, Milli Eğitim Müdürlüğü ve sivil toplum kuruluşlarının katkılarıyla üç gün “ 1. Uluslararası Teknoloji Bağımlılığı Kongresi” gerçekleştirildi. Bu kongrenin sunum metinleri, Ümraniye Belediyesi tarafından kitaplaştırıldı. Belediye çok büyük bir hizmet yapmış oldu; çünkü çok önemli konular, bilimsel veriler çerçevesinde tartışıldı.
Ben bu sunumlar içerisinden birini çok kısa olarak almak istiyorum.
Oxford Üniversitesi Beyin Laboratuarları’nın yöneticisi, bir nöro bilimci ve ilaçbilim profesörü Susan Greenfield’n “Dijital Teknolojiler Beynimizi Değiştirir ”mi? konulu sunumundan, yapmış oldukları bir deneyi çok kısa olarak sizlere aktarmak istiyorum:
“Bu deney üç gruptan oluşuyor. Gruptaki hiç kimse piyano çalmasını bilmiyor. İlk gruptaki kişiler beş gün boyunca piyanoya yalnızca baktılar. İkinci grup beş parmak çalışmaları yaptı. Üçüncü grup en ilginç gruptu, beş gün boyunca piyanoyu fiziksel anlamda çalmayacaklar, piyanoyu çaldıklarını hayal edeceklerdi.
Birinci grubun beyin hücrelerinde bu süreçte herhangi bir hareketlenme gözükmedi. İkinci gruptaki kişilerin beyin hücrelerinde çok hızlı değişiklikler meydana geldiği gözlemlendi. Ama üçüncü grubun beyin hücreleri, ki bunun sonucu felsefecileri tekrar düşündürecektir, en az ikinci grup kadar değişti.
Bu deneyin sonuçlarından belki de en önemlisi; beyindeki değişikliğin sebebi, kaslarımızı hareket ettirmemizle gerçekleşmedi, düşünceler onları harekete geçirdi. Düşünce beyinde hapsedilmiş bir harekettir.”
Bu deney de gösteriyor ki, beynimiz özellikle, müthiş bir teknolojik kuşatmanın altındadır. Duyduklarımız, hissederek seyrettiklerimiz ve hayallerimizin adeta esiri konumundayız. Her gün saatlerce teknolojiye bağımlılık, bizi biz olmaktan çıkarıp adeta “mankut”laştırmaktadır. Fiziken biz görünsek de içimizde başkaları at koşturmaktadır.
Bir aileyi ele alalım :
Ailede çocuğa neler telkin edilir ve aile içindeki davranışlar nasıl gelişirse, çocuk da buna göre gelişir, değer yargıları oluşturur. Ailenin korkuları çocuğun da korkuları olur, neşeleri, çocuğun da neşeleri olur. Bu durum okulda da devam ediyor, çevrede de. Çocuk kendini bilir ve okumalarıyla, gözlemleriyle kendini geliştirirse, beynini kişiselleştirir. Beynini kişiselleştiren çocuk kendisi olur, başkalarından fazla etkilenmez; fakat bu durum çok azınlıktadır. Çoğunluk, çocukluğunda beynine doluşan şeylerin esareti altındadır ve beynini kişiselleştirememiştir. TV’lerde bir haber, olay patlak verdiğinde çoğunluğun dilinde bunlar nasıl sakız olup çiğneniyor, görüyor ve duyuyoruz. Fakat beynini kişiselleştirenler, yani kendileri olanlar sığ şeylerde asla boğulmuyorlar.
Aynı profesör şunu eklemektedir: “ Şarap, kadın ve şarkı; seks, uyuşturucu ve rock aklımızı bir nevi feshetmek için kullandığımız örneklerdir. Bazen bunu uyuşturucu ve alkolle değil, ama bize bu hissi veren hızlı ve heyecan verici bir ortamda bulunarak gerçekleştiririz. Mesela rafting. Bunu yapmak istememizin sebebi kontrolsüz olma isteğimizdir. Her zaman kendimizi kaybetmek isteriz. Yunancadan gelen “ekstazi” kelimesi de kendinde olmamak, kendinin dışına çıkmak anlamına gelir. Bu da ham duygularla ve anı yaşayarak gerçekleşir. Rafting yapan insanların geçmişi ve geleceği hakkında endişe ettiklerini sanmıyorum. Anı yaşıyorlar.”
Teknolojik bağımlılığın en bariz özelliği bize anı yaşatmasıdır. Bizi sürekli haz ve heyecan ortamına çekmektedir. Yani şu anki zaman ve mekân algısı, olabilecek olan sonuçları düşünmeyi önlemektedir. Bu durum uyuşturucu bağımlığı gibi sonuçlar doğurmaktadır. Eylemlerinin sonucunu düşünemeyen bir nesil, bugün bütün dünyayı tehdit eder hale gelmiştir.
Geçmişi çalınmış, geleceği düşünemeyen ve gününü gün eden kuşaklar çoğaldıkça, tarihten getirdiğiniz ve uzun yıllar sizi ayakta tutmuş değerler çökecek ve yok olmanın eşiğine geleceksiniz. Kısa köklü bir ağacı dağın tepesine dikerseniz, fırtınalar onu söküp atar. Asıl beka sorunu da bu olsa gerek. Teknolojinin başında bulunanlar, onu kumanda edenler sizi istedikleri gibi esir alabiliyorlar. Eskiden üzerimize mermilerle geliyorlardı, şimdi ise kelimelerle, beynimizi ele geçirmeye çalışıyorlar.
Bu esaretten kurtulmanın yolu, Besmele’nin Rabbine sığınarak, teknolojiyi temiz ellerle insanlığa sunmaktır. “Düşmanın silahıyla silahlanmak” bizim görevimiz değil midir?
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci