Milletlerin kaderlerine hükmedenlerin çapları, dünya görüşleri, dünya ve ülke meselelerini okuyuş tarzları milletlerin akıbetleri üzerinde derin etkiler bırakır. Biz millet olarak; Törenin konuştuğu yerde Hakanlar susar, şeriatın konuştuğu yerde de Sultanlar susar diyen tarihi bir serüvenden gelen bir milletiz. Bizim siyaset kültürümüzde ben yaparım, ben ederim gibi bencil yaklaşımlara çok nadir rastlanır. Allah bile ben yaparım ben ederim demediği yerde insanoğlu hükümdar da olsa ben yaparım ben dilediğimi söylerim hakkına elbette sahip değildir. Ben denilen her yerde kargaşa, kaos; biz denilen mekanlarda da mutlaka kucaklaşma ve uzlaşma hakimdir.
Türk siyasetinin yakın geçmişine baktığımız zaman maalesef çok yanlış ve milletin bekası için çok tehlikeli yaklaşımlar sergilendiğini görmekteyiz. Siyası gücü eline geçirenlerin biz demekten daha çok ben deme illetine yakalandığı günden beri hep yerimizde sayıp durmaktayız. Gerçekleşmesi mümkün olmayacak rüyaların peşinde koşmak, akıl ötesi maceralara takılıp ham hayaller peşinde zaman tüketmek beyhude çabalar olduğu kadar bir o kadar da siyası patinajların temel sebebidir.
Milletler büyük düşündükleri nispette uzun vadeli politikalar geliştirme yeteneğine sahip olurlar. Büyük düşünebilmek, büyük ve uzun vadeli stratejiler üretebilmek için kapasiteli, hacimli ve olup bitenleri doğru okuyabilme yeteneğine sahip siyasetçilere ihtiyaç duyulur. Meseleleri Türkçe okumamaya, Türkçe görmemeye adeta yemin içmiş, siyaset anlayışının acı neticelerini yaşıyoruz şimdi. Siyaset tarzını geçmişi reddi miras etme hastalığı üzerinde kurmuş, benden öncekiler hep yanlış yapmış, yalnız benim yaptığım veya yapacağım mutlak doğrudur kompleksine boğulmuş siyaset tarzı bugün gelmiş olduğumuz çizginin inkar kabul etmez tek sebebidir.
Her milletin bilinen veya dünya ile paylaşılan politikaları olacağı gibi başkaları tarafından bilinmeyen ve kozmik ambarlarında muhafaza edilen mahrem politikaları da olur. Oldukça yaşlanmış, bir hayli dengeleri alt üst olmuş bu dünya da varlık sürdürebilmek için olmazsa olmazlardan olan milli strateji merkezlerinin duvarlarının delindiği ülkelerde milli siyasetten asla bahsedemezsiniz. Bizim devletimizin mahreminin olduğunu, bilinmeyen hesaplarımızın bulunduğunu bugün iddia edebilecek tek bir insanın olduğunu düşünemiyorum.
Kozmik odaları lağvedilmiş, Ordusu büyük çapta emir kulu haline getirilmiş, kültür kaleleri yabancı saldırılar karşısında yerle bir olmuş milletlerin akıbetlerinin iyi olacağını iddia etmek ancak çapsız siyasetçilerin siyaset dili olabilmenin ötelerine geçemez. Dış politikada esip gürlemek sonrasında yağmur olup yağamıyorsanız sizi hiçbir kimse asla dikkate almaz. Osmanlının mirasına sahip çıkacağız diyerek Osmanlının külleri üzerinde inşa edilen en son bağımsız kalemiz olan Cumhuriyet kalemizin dinamiklerini yok sayarsanız, kurucu toplumsal sözleşmeyi yok sayarak kendi akliniz estiğince ütopik hayaller peşinde koşarsanız elbette geleceğiniz en son durak bugün gelmiş bulunduğumuz istenmeyen durak olacaktır.
Türkiye son yıllarda uygulanan yanlış ve teslimiyetçi politikalar sebebiyle büyük devlet olma vasfını ciddi manada yitirmiş, başkalarının peşine takılarak uydu devlet olma gömleğini giymiş, dünya ya entegre oluyoruz denilerek bütün milli reflekslerini bir kenara koymuş, büyük hesaplarını unutup küçük hesaplarla oyalanan bir yapıya taşınmıştır. Maalesef durum bundan ibaret olduğu halde dünya ya meydan okuyan, komşularını terbiye etmeye kalkan ve neticesinde bütün komşularıyla savaş noktasına gelen bir durumla karşı karşıya getirilmiş bulunuyoruz. Burnumuzun dibinde inşa edilen yapay bir Kürt devleti en son manzaraya göre sınırlarını İran sınırından İskenderun körfezine kadar uzatmış bulunmaktadır. Birileri her ne kadar Kürt devleti dese de siz bu yapay yapıya geleceğin Büyük Ermenistan’ı veya geleceğin Büyük İsrail’i demenizde de pek bir sakınca yoktur.
Bizim siyasilerimiz Kürt etiketi altında ki ihanet oyununu hep yanlış okumuştur. Meseleye Kürt meselesi gözüyle bakanların hepsi yanılmakta ve işin arka planını görmemek için katı ısrarlarına devam etmektedirler. Türkiye Cumhuriyeti çevremizde gelişen dış tehditlere karşı Barzani denilen peşmergeden medet umacak hallere gelmiş ise, bu zillet karşısında arlanıp utanmak lazımdır. Bu devleti bu hallere getirenler bir defa daha kendilerine dönüp bakma ihtiyacı duymalıdırlar.
Etrafımızı sarmış olan ateş çemberini kendi ellerimizle inşa etmiş bulunuyoruz. Bunun sebebi meseleleri Türkçe okuyamayışımız, haddimizi ve çapımızı bilmeden esip gürleme yanlışımızdır. Dış politikada laftan daha çok eylemler netice getirir. Gereksiz esip gürlemeler, gereksiz böbürlenmeler maalesef istendik netice getirmiyor. Şu anda elimiz kolumuz bağlanmış durumdadır. Bütün komşularımızla savaşın eşiğine getirilmişiz. Küresel güçlerin istedikleri istikamette bölgenin yeniden dizayn edilebilmesi için yapmamız gereken bütün yanlışlar cömertçe yapılmaktadır. Türkiye bugünkü pozisyonuyla bölgede döndürülen şeytan değirmeninin ucuz hamalı durumundadır. Türkiye resmen içten ve dıştan kuşatılmaktadır. Şu anda bölünmeyle burun buruna gelmiş bulunuyoruz. Şartlar Kurtuluş savaşı öncesi kadar ağırdır. Tehlike çok farklı ve çok boyutludur. Tehlikenin farkında olanlar ne yazık ki çeşitli iftiralarla sındırılmış durumdadır. Anadolu dört bir yandan işgale çalışıldığı yıllarda bile düşmanlarımızın yapmaya cesaret edemediklerini biz kendi ellerimizle bugün düşmanlarımız adına yapıyor ve kendi aramızda iktidar ve muhalefetiyle bir bütün olarak adeta yarışıyoruz.
Dış politikamız maalesef iflas etmiş bulunmaktadır. İktidar çok zor durumdadır. Suriye politikalarımız şimdi içinden çıkılamaz belaya dönüşmüştür. Bütün bunlara rağmen halen rüya görenler, ben ederim ben bilirim diyenler ahkam kesmelerine devam ediyorsalar durum çok daha da vahımdır. Bu demektir ki, halen yanlışlarına ısrar etme hastalığı iktidar çevrelerinde devam etmektedir. Bu yanlıştan dönmek, oyuna getirildik demek bir erdemdir. Bu erdemi ortaya koyacak insanları selamlamak için bekleyeceğim. İnşallah havaya kalkan elim boşlukta kalmaz. Allah bu milletinde, iktidarın da yar ve yardımcısı olsun dua ve niyazında bulunuyorum. Ne mutlu Türkçe düşünen, Türkçe gören, Türkçe okuyabilenlere…