Taraf yazarı Ahmet Altan, gazeteci- başbakan ilişkisinden yola çıkıp çok sert bir yazıyı kaleme aldı... İşte o yazı...
Bu ne böyle...
Bir başbakanın uçağındaki anısını yazan Yalçın Doğan’ın anlattıklarını okuyunca bir sigara yaktım.
O dönemin başbakanı Tansu Çiller, o sıralarda Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni olan Ertuğrul Özkök’e Hürriyet’in manşetini gösterip “Bu ne böyle” demiş.
Başbakan Çiller çok sinirli bir şekilde sormuş bu soruyu.
Özkök, “Ben bu uçakta sizin davetliniz olarak bulunuyorum. Ben de size cevap vermek zorunda kalırsam, o zaman başbakan-gazeteci ilişkisi dışına çıkmış oluruz” demiş.
Özkök, bu küstahça soruya tam hak ettiği cevabı vermemiş olsa da gene de çok ezilmemiş.
Eğer bu duruşunu Hürriyet’in genel yayın yönetmeni olarak generaller karşısında da koruyabilseydi belki de Türkiye’nin kaderi başka türlü olurdu.
Ama burada konumuz Özkök değil.
Türkiye denen bu tuhaf memlekette gazeteci-başbakan ilişkisinin garabeti konumuz.
Bir başbakan hangi cüretle bir genel yayın müdürüne ya da bir yazara “bu ne böyle” diyebilir?
Bu haddini bilmez cüreti nereden bulur?
Tabii medyanın kendini “kapıkulu” olarak gören ezikliğinden bulur.
Karşınızdakinin size nasıl davranacağını siz belirlersiniz.
Başbakanların “bu ne böyle” diyebileceği gazeteciler vardır, başbakanların karşısında saygı sınırının bir milim dışına çıkamayacağı gazeteciler vardır.
Gelişmiş bir ülkede bir gazetenin herhangi bir yöneticisine ya da yazarına böyle bir soru sormak herhangi bir başbakanın aklından bile geçemez zaten de, o ülkelerde en genç, en yeni bir muhabire bile bir başbakan, bir bakan, bir general böyle bir soru soramaz.
Böyle bir küstahlığın bedelini çok ağır ödeyeceğini bilir.
Çünkü başbakanların gazetecilere böyle sorular sorabileceği bir ilişki biçimi yoktur gerçek gazetecilikte.
Soru sormak gazetecilerin işidir, hesap vermek de başbakanların işi.
Başbakan dediğimiz insan halkın oylarıyla, halka hizmet etmek ve hizmetlerindeki aksaklıkların hesabını vermek üzere o koltuğa oturur, o başbakanın maaşını da halk öder.
Başbakan, halkın hizmetlisidir.
Patron, oyunu ve parasını veren halktır.
Gazeteci de parlamentoyu, hükümeti, başbakanı, bakanları, sivil ve asker bürokratları halk adına izler, aksaklıkları halka bildirir, o aksaklıkların düzeltilmesini ister.
Bu aksaklıkların ortaya çıkması, hiçbir hatanın ya da yolsuzluğun gizli kalmaması, halkın bütün gerçekleri öğrenmesi için de gazeteci herkese soru sorar.
Başbakanlar, “sen neden bir hatayı ortaya çıkarıyorsun” diyemez, “bu ne böyle” diye bir manşetin hesabını soramaz.
Türkiye’deki ilişki ise bunun tam tersi.
Başbakanlara soru soramıyor gazeteciler, başbakanlar gazetecilere hesap soruyor.
Üstelik birçok gazeteci tarafından da bu doğal bulunuyor.
Başbakan’ın “toplumun babası olduğunu” söyleyecek kadar ölçüyü şaşıranlara bile rastlıyoruz.
Seçimlerde bu toplum kendisine bir “baba” mı seçiyor, bu yetmiş milyon insan cami avlusuna bırakılmış çocuk gibi kendine bir baba mı arıyor?
Başbakan “baba” olduğu için toplumu ve gazetecileri azarlıyormuş.
Başbakan “baba” olduğu için değil, medyada kendini azarlatmayacak bir haysiyet olmadığı için gazetecileri azarlayabiliyor.
Yıllarca generaller azarladı bu gazetecileri, yıllarca generaller emir verdi gazetecilere, şimdi de başbakandan azarı işitip, başbakandan emir alıyorlar.
Bakın Türkiye’deki gazetelerle televizyonlara.
Kimleri bir başbakan ya da bir general azarlayabilir, kimlere “bu ne böyle” diye hesap sorabilir, kimlere böyle soru soramaz bir bakın.
Azarlanabilecek, emir alacak adamlar “gazeteci” değildir, adam olduklarından bile kuşkuluyum.
Onlar kapıkuludur.
Amacı halk adına aksaklıkları ortaya çıkarma olan gazetecilik mesleğine ihanet eden insanlardır.
Başbakan tarafından azarlanabilecek olanlara, azarlananlara, azarlar karşısında boynunu büküp arsızca sırıtanlara inanmayın.
Başbakanların azarlarını, terbiyesizliklerini, haddini bilmez küstahlıklarını, yazarları işten attırmaya çalışan zorbalıklarını “doğal” bulup, buna karşı çıkan gazetecilere şaşanlar, başbakanı değil de karşı çıkanları eleştirenler gazetecilikten vazgeçip “şamar oğlanlığını” kendilerine layık görmüş insanlardır.
Doğruları, gerçekleri söyleyemez onlar.
Amaçları halkı kandırıp başbakana yaranmaktır.
Başbakan tarafından azarlanabilen, bunu da doğal karşılayan gazeteci, mesleğine ihanet eden biridir.
Hiç unutmayın ki hainlerden kimseye bir fayda gelmez.