DÜNYA HAYATI BİR SINAVDIR

Seyfullah FIRAT

Zifiri bir karanlık sarıvermiş dört yanımızı. Yalanlar ve dolanlar kuşatmış belleğimizi. Doğruyu ve hakkı idrak etmekten uzak düşürülmüşüz. Aklımız ve izanımız adeta katliama uğramış gibi sendeleyip duruyoruz.

İnsanlar bir başka olmuşlar. Kısacık bir zaman diliminde insanların yaşantısında dört mevsim benzeri çeşitliliklerin izlerini görüyoruz. Bazen sinek kadar küçülen, bazen de filler gibi şişen naylon insanların varlığına şahit oldukça aklımız ermez oluyor bazı işlere.

Her şey çok hızlı bir şekilde cereyan ediyor ve yeryüzünde olup biten olayları takıp etmede yorgun düşmüşüz. Yetişmek istiyoruz doğruyu kovalarken veya ararken bizi aydınlatacak düşünce güneşine, bir anda zifir bir karanlık çıkıveriyor ve engel oluyor doğruyu ve hakkı seçebilmemize.

Yalanlar, dolanlar, bin bir çeşit akıl oyunları ve türlü türlü hileler çepeçevre kuşatmışken ufkumuzu, biz yine de ısrarla sürdüreceğiz arayışımızı ve elbette takip edeceğiz hakka koşan gerçek kılavuz ve rehberimizi.

Biz biliyoruz insan olduğumuzu ve insan olarak nelerle mükâfatlandırıldığımızı. Biz biliyoruz elbette dünya hayatında çok önemli bir kulluk sınavında olduğumuzu ve bu sınavın sebebi ve hikmetinin Allah in adaletinden olduğunu.

Biz yine biliyoruz, bu sınavda bize yüz metreyi kaç saniyede koştuğumuzun, beş liramızı beş yılda kaç katına katlamayı becerdiğimizin sorulmayacağını. Biz biliyoruz, bize ne kadar haramdan kaçınıp helalle kucaklaştığımızı, bize bahşedilen nimetlerin ne kadar şükrünü yaşadığımızı, çirkinliklerden hangi ölçülerde uzak durmayı başarıp güzelle buluştuğumuzun hesabini vereceğmizi.

Sınav sorularını elbette kullar olarak bizler hazırlayacak değiliz. Sorular zamana göre de değişen türden sorular olmasa gerek.

Şimdi, çağımız insanının içerisinde debelenip durduğu bu hengâmede birileri sorular hazırlayıp Allah’ın kullarını hesaba çekmeye yelteniyorsalar elbette yanlıştadırlar ve bize düşen görev de bu yalancı sorulara değil de doğru sorular istikametinde sınava hazırlanmak olmalıdır.

İnsan olarak bu dünyaya neden geldiğimizi acaba hiç düşündüğümüz oldu mu? İnsanın canlılar arsında neden acaba en üstün varlık olarak yaratıldığına hiç beynimizi yorduğumuz oldu mu?

İnsan diğer canlılara göre çok daha farklı bir misyonla yüklendiğine göre, bunun sebebi ve hikmeti nedir acaba? İnsan neden acaba akıl ve düşünce nimetleriyle donatılmış olmak gibi de bir üstünlüğe sahiptir veya sahip kılınmıştır?

Bu üstünlüğümüzden dolayı bizden istenen bir takım görevlerimiz var mıdır acaba? Eğer varsa, bu görevlerimiz nelerdir? Bütün bu sorular dünyasında hayatımızı idame ettirirken elbette ilk vazifemiz kul olduğumuzu hatırlayarak, sığınmamız gereken adrese sığınmak olmalıdır.

Biz öyle inanıyoruz ki, bize bu dünya hayatında bir takım kulluk vazifeleri yüklenmiş ve biz insanlar bu âlemde bir sınavdan geçmekteyiz.

İnsan hayatının kendisi zaten bir sınav olduğuna göre, insanların baştaki ilk görevleri de mutlaka hayat sınavında başarılı olmak olmalıdır. Dünya hayatı sınavı ile okul hayatı sınavımız sözcük olarak birbirinin benzeri olsa da, hiçbir zaman aynı sınavlar değildir bu sınavlar.

Okul sınavlarında sizlere veya bizlere sorulan sorular ve soruların cevapları daha önceki süreçte sizlere veya bizlere öğretilen bilgilerden oluşur.

Dünya hayatı okul hayatımızdan çok daha başka bir kulvarda seyreder. Hayat sınavında karşılaşacağımız sorular, okul sınavlarımızda olduğu gibi, önceden öğrendiğimiz konularla ilgili bildiklerimizden veya bilgilerden oluşmuyor.

Hiç bilmediğimiz veya aldığımız eğitimle hiçbir alakası olamayan çok farklı konularla ilgili çeşitli sorularla karşılaşabiliyoruz.

Ne yazık ki, gerçek anlamda milli eğitim olamayan, sömürgeci eğitim olmanın ötelerine bir türlü geçemeyen veya aynı çarpıklığın bir yansıması olan, bugünkü okul hayatımız bizleri gerçek hayata hazırlamaktan daha çok, bizlere yüklenen bilgileri ölçmek için çeşitli sınavlara hazırlamaktadır.

Biz bundan dolayı yaptığımız işe “eğitim yerine, öğretim” desek daha doğru bir tespite gitmiş oluruz iddiasında bulunuyoruz.

Okul hayatında sorulan soruların cevapları herkes için aynıdır. Ancak, hayat okulunun soruları herkes için aynı olmaktan çok uzak ve herkes için çok farklıdır.

İnanmış bir insanla ateist bir insanın, zenginle fakirin, güzel huylu olanla, kötü huylunun v.s değişik insanların hayat soruları birbirlerinden çok farklı olduğu gibi, hayat sınav maratonları da birbirlerinden çok farklıdır.

İnsan adeta iki dünyalı gibidir. İnsanın birinci dünyası kendi yetenekleri ve kendi çevresi ile sınırlıdır. İkinci dünyası ise birinci dünyasından çok daha geniştir. Bu ikinci dünya, insanin hayallerinin uzanabileceği ve gayretleriyle gidebileceği geniş bir dünyadır.

Okul hayatında geri sınıfa dönüş veya geri vitese takma yoktur. Ancak hayat okulunda ne yazık ki yükselme olduğu kadar geriye dönüş de çoktur. Hatta dibe vurmalar bile söz konusudur. Hayat okulunun sonunda diploma yoktur, ya başarı vardır ya da başarısızlık.

Sorgulamaları doğru yapmak, iniş sebeplerini, çıkışın ritim bozukluğunda aramak veya çareler üretmek kimi zaman kaçınılmaz durumlar olarak karşımıza çıkar. Her çıkışın bir takım sebepleri veya itici gücü varsa, her inişin veya geri vitese takışın da mutlaka bir takım sebepleri olmalıdır.

İnsanların yaşamak istedikleri bir hayat hedefleri olduğu kadar, yaşayabildikleri bir hayat çizgileri ve şartların belirlediği bir hayat limitleri de vardır. İçinde yaşamakta olduğumuz dünya şartlarında ne yazık ki insanların hayat limitlerini yetenek ve çabalarından daha çok çevresel şartlar belirlemektedir.

Bir insanın gelebileceği veya tırmana bileceği en son nokta onun inandığı noktadır. Başka bir ifadeyle söylemek gerekirse şunu diyoruz “bir insanın yapabileceği iş düşünebildiği kadardır”.

Gençlik çağlarımızda hayallerimiz büyük, imkânlarımız ise çok azdır. Yetişkinlik çağımızda ise imkânlarımız çoktur ama istek ve arzularımız ciddi anlamda azalmıştır. İşte insan hayatının gerçek fotoğrafı bu gerçeklerde gizlidir.

İnsan, hayatta ya tozu dumana katarak yükselir, ya da tozu dumanı yutarak silikleşir. Tozu dumana katarken elbette toz yutmamız da kaçınılmaz olur. Ancak, hayat merdiveninin çıkışı olduğu kadar inişi de olduğu akıldan çıkarılmamalı ve bu hayat okulunun tecrübe denilen hazinesinin kıymeti çok iyi bilinmelidir.

Hayat okulunun mezuniyet töreni yoktur. Okul hayatının ise mutlaka bir diploma töreni vardır. Okul hayatı bizi sınavlara hazırlarken, dünya hayatı da bizi ebedi âlemdeki büyük sınava hazırlar. İnşallah ebedi hayatımız dünya hayatımızdan çok daha görkemli olur.

Elbette ihlâsla başlayıp işi finansla bitirenlerin sınavları zor geçecek ebedi âlemde. Elbette Allah’ın dinini çıkarlarına göre yorumlayanların veya zamana uyarlamaya kalkanların veballeri çok büyük olacak.

İşin vebal tarafının belki de en vahametli ağırlığı, insanların inançlarıyla oynayanların küfesinde olacak. Kananla veya kandıranların hesabi aynı olamayacağı gibi, insanların gönülleri ve inançları üzerinde akıl oyunları kuranlarla bu oyunlara çomak sokanlar da aynı hesabı vermeyecekler elbette.

Hiçbir kul başkalarını irşat etmeye yetkili ve etkili olmadığı gibi, hiçbir kulun başka bir kulu Allah adına hesaba çekmeye veya sınava tabi tutmaya da hakkı yoktur. Hesabi soracak yalnız O’dur ve hesabi verecek de bizleriz. Herkes hesap vermek zorunda olduğuna göre hesap verecek olanın başka birisini hesaba çekme hakkı da olamaz.

Ne yazık ki, bugün bu âlemde birileri başka birilerini çok rahatça hesaba çekebilmekte, tebliğ etme veya doğru yola davet etme yerine, irşat etme veya kurtarma derecesinde kendilerini görebilmekte veya gösterme meyli içerisine girebilmektedirler.

İşimiz zor, hesabimiz çok çetin, yolumuz ejderhalarla dopdoludur. Bu zorlukları aşarak kolaylaştırmak, ejderhaların tuzağına düşmeden hayat yolculuğumuzu sürdürebilmek için Allah’ın ipine sarılmak, onun peygamberine tabi olmaktan başka bir yol yoktur.

Tali yollar üzerine şeytanı tuzaklara düşmektense, ana yol üzerinde nurlu ufuklara gönül kanatlarımızı çırpmak hepimize nasıp olsun dua ve niyazlarımızla esen kalınız aziz kardeşlerim.