Paranın öylesine çekici bir kokusu vardır ki, o kokuyu çekenler adeta sarhoş olup paranın ardına düşüyorlar. Çünkü para, onun gücüne inananlara göre, her kapıyı açan bir anahtar, her gönlü kendine çeken bir mıknatıs gibidir.
Yeryüzünde, büyümesi için dikenleri sulayan kimse yok. Ona ihtimam gösteren, gübreleyen, budayan bir bahçıvan göremezsiniz. Buna rağmen her yerde dikene rastlamak mümkün. Oysa gül sulanmazsa, emek sarf edilmezse kurur. Kötülüklerin bariz bir özelliğidir; emeksiz büyür ve yayılırlar. Oysa iyilikler emek isterler, ihtimam isterler öyle büyürler. Bir yerde aşırı şişme varsa, biliniz ki orada haram imparatorluk kurmuştur. Ve orada çok sineğe rastlarsınız. Balın olduğu yere de birkaç arı gelir. Kıymet çoklukta değil, kalitede ve değerdedir.
El değmemiş bir ormana girerseniz, dikenler yolunuzu keser. Dünyada haram olarak ele geçen her zenginlik, tıpkı diken gibidir; her yerde karşınıza çıkabilir; fakat ayaklarınızı, dizlerinizi kanatır.
İnsanlar, bahçıvanın sistemine uymadan bahçe işlerini tanzim etmeye kalkıştıklarında, bahçe tarumar olur; çünkü ehil olmayan elin değdiği yerde gül değil, diken biter.
Bugün dünyayı imara kalkışanların büyük çoğunluğu haramzededir. Girdikleri bahçelerde gülleri kurutup dikenleri sulamakla meşguller. Dünya büyük bir diken tarlasına dönüşmüş, bülbüller susturulmuştur. İşçi olarak çalıştırdıkları insanlar bahçeye girdiklerinde, dikenden başka bir bitki göremediklerinden, dikeni sular durumdadırlar. Halden anlayan, emek sever işçiler, bu yanlış durumu gördüklerinden, dikenleri sulamak istemiyorlar. Bu durumda da patronlar tarafından kovulmaktan kurtulamıyorlar.
Benim şahsi kanaatim odur ki, bu zamanda işsiz kalanlar, korunmuş insanlardır; çünkü diken tarlasında diken yetiştirip insanların ayaklarını kanatmıyorlar.
İşsizlik kötü bir şey; bu durumda geçimini sağlamak nasıl olacaktır?
Yeni bahçeler oluşturmak zorundayız. Bu bahçeleri diken sarmaması için de çok çalışmalıyız. Yeni gül bahçeleri oluşturmazsak, insanlığın ayak izleri kanlı olacaktır.
Bir gül bahçesi düşünün; dağdan öldürücü sel gelip onu yok ediyor. Onun yerini taş- toprak alıyor ve dikene uygun bir hale geliyor. Bir de kurumuş bir buğday tarlasını hayal edin, gökten diriltici yağmur yağıyor ve kurumuş tarlayı suluyor ve buğday filize duruyor. Delinin elindeki bıçakla, doktorun elindeki neşter arasındaki fark kadar, aralarında bir uçurum vardır.
Bugün dünya diktatörlerinin kurmuş olduğu sistemlerde, alnının teriyle çalışan, harama el uzatmayan, helalı varlık sebebi bilen insanlar işsiz. Öz kaynakları, zorbalar tarafından sömürülüyor ve toprağın asıl sahipleri de maraba olarak çalıştırılıyor ve buna da “işsizliğe çare” olarak bakılıyor.
Çare?
Toprağın asıl sahiplerinin, zalim tiranların gasp ettikleri kendi öz yerlerinde çalışmayarak, işsiz kalarak, kendi topraklarında ürettikleri mamulleri de protesto ederek direniş göstermeleridir. Çünkü haramla karın doyurup zorbalara kul- köle olmaktansa, günlerce aç kalıp mideye taş basmak daha insanca bir davranıştır.
Bugünün ve her günün zorbalarına direnişin tek yolu, haram yemektense aç kalmak ve helal bahçeleri açmaktır. Haram dört liradan, helal bir liranın daha değerli olduğunu mekteplerimizde çocuklarımıza öğretene kadar, maalesef, dikenler daha çok kan akıtacaktır.
D. Ali TAŞÇI (dalitasc@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci