Başlığa bakıp içlerinden “hımm!” yapanlar olacaktır. Aslında bu “hımm”lar anlamanın, daha doğrusu iç kulakla duymanın da adı olsa gerek. İnsanoğlu kıskançtır; eğer siz başarılı bir adım atmışsanız veya atıyorsanız, çevrenizde, yüzleri gülen fakat kalpleri titreyen insanlar toplanır. Gülümseyen yüz her zaman samimiyeti göstermez çünkü.
Önümüzdeki yoğun politik günlerin arifesindeyiz. 7 Haziran seçimleri şimdiden etkisini göstermeye başladı bile. Yüzlerce, binlerce aday adayı var ve bunların arasından adaylar seçilerek halkın huzuruna çıkacaklar ve önümüzdeki yıllarda Türkiye’yi yönetecekler. “ Bir sofranın çevresinde yüz tane adam oturur yer; fakat baş olmak isteyen iki adam dünyaya sığmaz.” der, Mevlâna.
Demek ki, önümüzde “kıskançlık-haset günleri” var ve bu günler hepimizi bir biçimde etkileyecek. “Ben” duygusunun önde gittiği her yerde, adeta bir savaşın varlığı kaçınılmazdır; çünkü “ben”, şeytanın, insan içindeki en faal şubesidir ve şeytan oradan idaresini yürütür.
En samimi, dost görünen insanlar bir yarışın içine girmeyiversinler, dostluklar nasıl parçalanıp yerle bir oluyor! Politika, bir yerde kendinden de söz etme sanatı haline gelmiş bulunuyor. İnsanların önüne çıkıp ulu orta duramazsınız, kendinizi bir biçimde pazarlamak durumundasınız; yoksa nasıl tanınacaksınız!
Oysa kitleler, kendilerinden bahseden insanları pek sevmezler; alkışlarlar belki, ama ardından da ukala bulurlar onları. Oyun olsun diye bir gün üstün körü tanıdığınız insanlara kendinizden söz edin; acılarınızdan, zevklerinizden, ya da işlerinizden bahsedin onlara; biraz önceki sahte ilginin yerini bir ilgisizliğin aldığına tanık olacaksınız. Sonra üstlerine sıkıntı basacak, orada bulunan herkes bulduğu usta bahanelerle birer birer çıkıp gidecektir. Bundan da anlaşılıyor ki, hiçbir insan rakip kabul etmiyor, kendi çapınca.
Bütün bunların yanında düşmansız yaşanır mı? Böyle bir hayat asla mümkün değildir ve de özlenen bir durum da değildir. Kötü olsanız iyiler düşmanınız olur, iyi olsanız kötüler. O zaman dengede bir hayat, yani dost ve düşmanla sarılı bir hayatın varlığı kaçınılmazdır.
Şeytan düşmanınız değilse, onunla dost geçiniyorsanız vay halinize; Allah ve O’nun dostları düşmanınız olur. Allah ve O’nun dostlarıyla dost iseniz, şeytan amansız düşmanınız olur. İnsan ot değildir; öyle de olsa, otun da düşmanı vardır; otobur hayvanlar.
Bir Mekke gününde, Efendiler Efendisi, Ashabıyla birlikte otururlarken, Ebu Cehil çıka gelir ve Peygamberimizin huzurundan geçerken şöyle der: “ Ya Muhammed (AS), sen ne çirkin insansın, seni hiç sevmiyorum!” Peygamberimiz mütebessim, “ doğru” der. Ashab şaşırır! Biraz sonra Hz. Ebubekir gözükür ve gelir Peygamberimizin karşısında oturur ve söyler: “ Ya Rasulallah, siz ne kadar güzel insansınız; size bakıp bakıp doyamıyorum!” Peygamber (AS) ona da “Doğru söyledin ya Eba Bekr!” deyince, Ashab şaşırır ve olup bitenleri anlamak ister. Peygamber (AS): “Ben sizin aynanızım, bana bakan orda kendini görür.” der.
Politika adeta düşman kazanmak sanatıdır. Önemli olan, burada kazandığınız “düşmanlar”ın halkın dostu olmamasıdır. Rakiplerin düşmanlığı çoğu zaman işe yarar ve sizi halkın içinde “dost” konumuna çıkarabilir. Bu, düşmanlarınızın davranış biçimleriyle de ilintilidir. Halk, sürekli muhalif tiplerden heyecan duysa bile onlara yönelmez; bilir ki bu tiplerin iç dünyaları karanlıktır, bunlardan ürker. Bunu da çok bilgili olduğu için değil, toplum vicdanının genel yönelişiyle bilir ki, bunun adına “feraset” denir.
Bütün insanlar gibi politikacılar da hatalarıyla yüzleştiklerinde toplum tarafından kabul görürler ve ileri adım atarlar; bunu başaramazlarsa, yani hatalarıyla yüzleşemezlerse, yüzsüzleşirler! İşte o zaman halk onlara sırtını döner. Bu durumda o politikacılar saldırgan bir kimliğe bürünmekten kendilerini kurtaramazlar ve halkın vicdanında mahküm olurlar, iktidar yüzü görmezler.
Konumuzla ne kadar ilintilidir bilemiyorum, ama Ahmet Hamdi Tanpınar’dan bir cümle ile bitirmek istiyorum:
“ Gençleri seviyorum, fakat canım şiir okumak isteyince Baki Efendi’yi açıyorum:
“ Nam ü nişâne kalmadı fasl-ı bahardan,
Düştü çemende berk-i diraht (sağlam ağaç) itibardan.”
NOT: 16 Mart Pazartesi akşamı Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Bursa İlim Yayma Cemiyeti’nin davetlisi olarak Bursa Tayyare Kültür Merkezi’nde “Çanakkale Ruhu ve Namaz” konulu bir konferans gerçekleştirdik. Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne, İlim Yayma Cemiyeti Bursa şubesine ve salonu hunca hınç dolduran sevgili Bursa halkına gönülden teşekkür ediyorum.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci