Millet olarak düşünen insan tipini yetiştirmekten uzaklaşalı uzun yıllar oldu. Kültür hayatımızda ki kendimize yabancılaşma sapkınlığımız maalesef bu alanda ki yürüyüşümüzü de derinden etkilemiş ve düşünen insan yerine kopya eden, hazırcılığı entelektüellik zanneden arızalı aydın tipini başımıza musallat etmişiz.
Kopyacılık ve hazırcılık anlayışı hayatımızın her alanını işgal etmiş, üretmeden tüketme tembelliği düşünce dünyamızda dermen bırakmamıştır. Düşünce üretmeyen, büyük rüyalar göremeyen toplumlar nefes almada zorlanan ciğer hastaları gibidirler. Düşünce dünyası nefes almada zorlanan toplumlar gün olur ne gördüğünü, neyi ve nasıl yaşadığını da ayırt edemez hale düşer ve bu sebeple de kendisini inkâr edecek kadar başkalarının düşünce âleminde hizmetkarlığa rıza gösterirler.
İnsan düşüncesi her ne kadar evrensel bir alan olsa da bu geniş alanda her millet kendi milli aydın kadrolarıyla insanlık koşusuna katılır ve kendi düşünce kulvarında koştukça milli aydın tipi olmayı hak ederler. Başkalarının düşünce kulvarında koşuya çıkanlar, milli bünye ile uyumu olmayan veya patenti başkalarına ait olan düşünce veya tefekkür elbisesi giyenler asla kendileriyle barışık olamazlar.
Düşünce dünyamızda hazırcılık illeti zuhur ettiği günden beri ortak paydalarımız birer birer dağılmış, temel orijinlerimizin içleri boşaltılmış ve bunun neticesinde de tembeller molozuna dönüşmüş bulunuyoruz. Hiçbir millet başkalarından düşünce ve fikir kapkaçı yaparak hayatını idame ettiremez. Her millet bu âlemde mutlaka kendi düşünce ve tefekkür sofrasını kurmak zorundadır. Bizim düşünce dünyamız nice dahiler ve nice tefekkür abideleri yetiştirmiş iken bugün neden bütün düşünce ve tefekkür damarlarımızın tıkandığını aydınım diyen herkes mutlaka derinliğine düşünerek bu girdaptan çıkabilmemiz için yeni projeler geliştirmek durumundadırlar.
Düşünce üreteni olmadan konuşan insanı bol olan, üretmeden tüketeni çok olan toplumların sonları milli kültür alanında iflastan başka hiçbir kapıya çıkmaz. Türk toplumu bugün bu alanda iflasın da çok ötelerinde düşünce damarlarımız resmen dumura uğratılmış durumdadır. Her gün televizyonlarda ahkâm kesen, düşünce adamlığını tefekkür çizgisinin ötelerine taşıyarak süslü püslü laflar etmek olarak anlayan palyaço tipi zavallıları gördükçe kaygılarımız bir o kadar daha büyüyor maalesef.
Milletlerin sahip olacakları entelektüel kesimler bir müzik korosuna benzerler. Ses tonları farklı da olsa hepsi aynı şarkıyı söylemek zorundadırlar. Farklı düşünceler bir zenginliktir demek birisinin ürettiğini başka birilerinin katletmesi veya susturması anlamına elbette gelmez. Herkes düşünecek, üretecek ve işin sonunda ortaya çıkan düşünce harmanı mutlaka ortak bir düşünce fabrikasında imalata dönüşecektir veya dönüşmelidir. Kenarda, köşede üretilen düşünce kırıntılarının milletin düşünce havuzunda buluşmadan heder edilmesi anlayışı bizim düşünce kimyamızla asla örtüşemez. İyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı, gerekli olanla gereksiz olanı ayıklama yerine toptan reddi miras etme anlayışı milletlerin kültür dünyaları tarumar etme zilletidir.
Hayatımızın her safhası maalesef kavgadan, tartışmaktan, haklı veya haksız ahkam kesmekten ibarettir. İstişare etme, paylaşma, takviye etme anlayışı yerini zıtlaşmaya, karalamaya terk etmiştir. Benim ki doğru, seninki yanlış marazı yüzünden nice değerler millet fabrikasına ulaşamadan karanlık yollarda bayatlamakta ve heder olmaktadır. Bundan sonra artık bizim düşünmemize gerek yok, bizden önce şu üstat şöyle düşünmüş veya yeterine konuşmuş demek milletler için karanlığa gidişin en kestirme şeytanı yoludur. Bu kapanı bu necip millete kuranlar ne yazık ki insanımızın gönül ırmakları üzerinde bentler inşa etmiş, sevgi ve muhabbet kollarımız önümüze konulan melek ambalajlı şeytanlarından başkalarını kucaklayamaz olmuştur. İşte bu noktada her işimiz düğümlenmekte, insanımız özgür olmaktan çıkarılarak resmen zihniyet ve düşünce köleliğine mahkûm edilmektedir.
Yeni nesiller bu şeytanı kafesi mutlaka kırmak ve etraflarına geniş açılardan bakma özgürlüğünü yeniden kazanmalıdırlar. Aksı durumda tıkanan düşünce damarlarımız içerisinde milli ruh ve milli şuurun dolanma şansı olmayacağından bu istikametin varacağı en son durak zihinsel olarak veya fiili olarak esarete düşmek olacaktır.
Özgürce düşünebilecek insan tipini kaybettiğimiz günden beri, insanların en tabii statü hak alanlarına bile müdahale etmede bir beis görmeyen çevreler, ne yazık ki işin ucunu kendilerine bir şekilde bağladıkları veya zihinsel olarak kuşattıkları sürülere mensup insanların eş seçimlerinden alında, çocuğunu hangi okula veya hangi dershaneye vereceği konularında bile müdahale etme hakkını kendilerine görebilmektedirler. Kendi eşini seçme hakkından yoksun bırakılan, kendi çocuğunun gideceği alanı bile seçme hakkından uzak tutulan zavallılaştırılmış insanların kendi başlarında düşünce üretmeleri asla mümkün olamaz.
Allahtan başka hiçbir varlık önüne el bağlamayacak, yalnız Allaha kul olunacağına inanan nesiller sayesinde bu hengâmeden çıkma şansımız olacak. Aksı durumda toplumumuz daha da sürüleşecek ve biz sürüleştikçe yeni yeni çobanlar türeyecektir. Elinde ki kirli değneği Musa’nın asası diye havaya kaldıranlara asla rağbet etmemek lazım. Başkalarının referansıyla değil, kendi irademizle Allahın ipine sıkı sıkıya sarılmanın tam zamanındayız. Bunu başarabilmemizin en kestirme yolu sahte çobanların sahte kaval seslerine kulaklarımızı tıkayarak söz konusu sürülerden ayrılıp kendi başımıza kulluğumuzun hakkını vermeye çalışmak olmalıdır. Emin olun ki, inanmışlığımızın, düşünen insan oluşumuzun hazzını daha bir başka tatmış ve elimizden zorla alınan insan olma hakkımıza yeniden kavuşmuş olacağız.