“ELLERİME UZANAN DUDAKLARI TEPEYİM”

D. Ali TAŞÇI

 

            “Sakarya, saf çocuğu, mâsum Anadolu’nun,”

            Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!” (Necip FAZIL)

            Hayat, yalnızlıkla başlar, yalnızlıkla biter. Yalnız doğduk ve yalnız öleceğiz; iki yalnızlık arasındaki kalabalıklar gözümüzün ışığını aldıkları gibi, sonsuzluğumuzun nurunu da söndürme peşinde.

            Dünya, bir buhranın eşiğinde mi içinde mi, anlayış farklılıkları var, ama tedirginlik son kertede. Ekonomik, sosyal, siyasal çarpıntı ve yıkımlar, insanların üzerinde büyük yük. Yerel kavgaların yanında, evrensel savaşlar da insanlığın korkulu rüyası. Gelecekle ilgili müjdeci rüyalar pek görülmüyor. Ümitsizlik bir karabasan, bütün insanlığın omuzlarına çökmüş bulunuyor.

            “Aydınlanma çağı, teknolojik gelişmeler, uygarlık” gibi kavramlar, birçok insanın adeta tanrısı konumunda. Tanrılar, insanlara isyan durumunda. Cahiliye Arapları döneminde insanlar hamurdan put yaparlardı; acıktıklarında da oturup yerlerdi; bari karınları doyardı. Şimdiki putlar öldürüyor; hem de insanların maverasını çalarak.

            Mevlâna, Mesnevi’sinde der ki: “Bana ahireti hatırlatmayan hiçbir şey, ilim değildir.”

            Bilgiyi, modern tanrılar, insanları esaret altına almak, onları bedenen ve ruhen sömürmek için elde etmeye çalışıyorlar, elde ettiklerini de bu uğurda kullanıyorlar. İrtifa kaybetmiş, düşmekte olan bir uçakta, kimse kral ve kraliçe olmak istemez. Bütün dünya onun olsa istemez; çünkü dakikalar içinde ölecektir. Hayat her değerin üzerindedir. Fakat ona tercih sunulsa, bir mağarada sevgilisiyle yıllarca kalmak ister de, birkaç dakika sonra ölmek istemez.

            Ama Fransızların ünlü aktörü Alain Delon ötenazi (Doktor kontrolünde ilaçla gerçekleştirilen ölüm.) istemiş. Seksen altı yaşındaki bu ünlü aktör, “Yaşlanmak berbat! Hiçbir şey yapamıyoruz. Görünüşümüzü ve görme duyumuzu kaybediyoruz. Sessizce cehenneme gitme hakkımız var. Büyük bir eziyet!” deyip ötenazi ile hayatına son vermek istediğini açıklamış.

            Bireysel olarak kendi iç savaşını kaybetmiş insanların, hayatlarında hiç düşünmedikleri, hatırlamadıkları ölümün, hayata egemenliğidir bu. “Özgürlük” diye diye dudaklarından salyalar akıp giden insanların, dünyevi tüm özgürlükleri yok eden ölümün gelip can evine oturmasının feryadıdır bu. Ölümün olduğu yerde mutlak özgürlükten söz etmek abesle iştigaldir.

            Ve genel savaşlar; Rusya- Ukrayna örneğinde olduğu gibi. Yine iç savaşını kaybetmiş, fakat bu sefer masum insanların da hayat hakkını kıskanan “hayvandan aşağı” mahlukların,  “bilimsel teknoloji” ilahının sadık kulları olarak dünyayı ateşe verme girişimi…

            Zihniyet meselesi. Vahiyle aydınlanmayan aklın infilakıdır modernizm; yeryüzünü kasıp kavurmakta. Delinin elindeki bıçakla, doktorun elindeki neşter arasındaki farkı ve inkılâbı anlamak için İslam gözlüğünü takmak gerek. Gerisi, ölüm koridoru ve varacak olduğu yer cehennemin gayya kuyusu. Asrın firavunlarının çağdaş uygarlık yolu. Ne yazık ki, eserinizle siz de övünemiyorsunuz; çünkü fıtratınız, içinizden sizi iğneliyor.

            Çağdaş ve modern teknoloji; kadınların, yaşlıların ve çocukların ve de gençlerin kanları ve gözyaşları üzerinde kanlı yaşam kurmaya çalışan uygarlık tanrısı… Bu uygarlık tanrısına iman ederseniz, onun “cennet”ine gidebilirsiniz. İman etmezseniz, sizi cehennemine gönderir.

            Bütün bunlara “La ilahe illallah” diyor ve hem kendimle hem de Rabbimle tanışıyorum.

            Rabbim; beni insan olarak yarattığın için ve bana İslam’ı nasip ettiğin, beni Müslümanlardan kıldığın için sana secde ediyorum. Saçma sapan tanrıların cennetine lanetler yağdırıyor ve senin Rahman ve Rahim sıfatına sığınıyor ve sana kulluk mutluluğumu tadıyorum.

            “ Ellerime uzanan dudakları tepeyim,

            Allah diyen, gel, seni ayağından öpeyim.” (Necip FAZIL)

  D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci