Bir yılı daha geride bırakıp yeni bir yılın kapı tokmağına elimizi uzatmış bulunuyoruz. Kimileri bu tokmağı çevirmekten bezip yorgun ve bitkin düşmüşken kimileri de bu kapı tokmağını sonsuza dek çevirebileceğinin yanılgısı içerisindedirler.
Nasıl ki 2009’un günleri birer birer bitiverdiyse, insan ömrü de saniyeden dakikaya, dakikadan saatlere, saatlerden günlere, günlerden haftalara, haftalardan aylara, aylardan yıllara taşınarak ve nihayetinde de doğumdan musalla taşına kadar uzanıp son bulacak.
Bilenler ve idrak edebilenler için ölüm yeni bir kapının tokmağına uzanmak veya o kapıdan içeri girerek ait olduğumuz gerçek dünyamıza adım atmaktır.
Yaşamakta olduğumuz kâinat içerisinde belki de en büyük realite ve hakikat olan ölüm ne yazık ki bizim en az hatırladığımız veya en çok unuttuğumuz bir hakikattir.
Ölümü unutmuşluğumuz belki de bizim hem bu dünya da hem de ebedi dünyamız için en büyük kayıp noktamızdır.
Ölümü bilenin veya ölümü düşünebilen bir insanın elbette bu dünyaya tapınması, kul hakkı yemesi, başkalarını incitip kırması katiyetle mümkün olamaz.
Ölümün unutulduğu çizgi bana göre bütün kötülüklerin bize doğru koştuğu, bizimde hayat gerçeklerinden büyük çapta koparak kendimize yabancılaştığımız şeytanı bir çizgidir.
Şimdi biz insanlar bir seneyi daha gerilerde bırakıp ölüme biraz daha yaklaşmışlığımızın ürpertisini yüreklerimizde duymamız gerekirken biz yeni bir yıla daha girdik diye yapmadığımız halt yemediğimiz nane kalmayacak.
Yeni bir yıla girerken içki masalarında basitleşme yerine, uzun yola çıkacağımızın şuuru içerisinde hazırlıklarımızın envanterini ortaya koymaya çalışsak acaba varoluş misyonumuza daha yakın bir davranış sergilemiş olmaz mıyız?
Ne yazık ki biz bu pencereden yeni yıla bakmaya çalışırken başka bir takım kendini unutmuşlaınr da şeytanı yanılmışlığın kıskacında bir yılı daha geride bırakmanın sözde kutlama şamataları altında sabahlara kadar tepindiklerini düşündükçe onlar adına hepimiz üzülüyoruz.
2009 yılı artık gerilerde kaldı ve 2010 yılına kapı aralamış bulunuyoruz. Şahsen bana o kapının tokmağına bugüne kadar 59 defa el uzatmak nasıp oldu. Bundan sonra kaç defa daha el uzatabileceğimizi ne yazık ki bilemiyoruz.
İnsanlık da tıpkı bizim gibi veya her insan gibi başı ve sonu olan bir serüveni yaşamaktadır. Nasıl ki her insan ana rahmi ile kabir arasında dünya yolculuğunu tamamlarsa, bu evren de tıpkı bizler gibi varoluşla kıyamet çizgisi arasında bir gün elbette ömrünü tamamlayacaktır.
Yeni bir yıl demek esasen hem insan ve hem de kâinat için bitişe doğru gidişin veya dünya hayatının bir yıl eksilişinin ifadesidir.
Ne yazık ki çağımızın sarhoş edilen insanı bu gerçeği idrak etmekten çok uzaklarda gezinmekte ve kendi icat ettiği teknoloji putunun kıskacında esaretlerin en acımasız ve utandırıcı olanını yaşamaktadır.
Biz ne söylersek söyleyelim, insanlık yeni bir yıla girerken herkes kendi inşa ettiği veya kendisinin yine kendisine ürettiği dünyasında anlamlandırdığı bir şekilde yılbaşı gecesi yaşadı.
En son adrese doğru giderken şeytanı şamatalarla vakit öldürenler veya hayat yolculuğunu kirletenler ne yazık ki en son adrese doğru hızla gidişin farkında bile değiller.
Kimileri loş ışıkların altında tepindiler, kimileride tevekkül ederek geçmişin muhasebe defterlerini ortaya döküp gelecekle ilgili yeni projeler üretmenin şuurunda oldular.
Bizim temennimiz inşallah kapının tokmağını en son çalacağımızda ellerimiz temiz, yüzümüz ak ve dağarcığımız dolu olarak oraya el uzatmak nasıp olur.
Bu duygularla oldukça sarsıntılı ve acılarla dolu olacağını düşündüğümüz 2010 yılının milletimize, İslam âlemine ve bütün insanlığa barış ve huzur getirmesini diliyorum.