Ağlamak belki de insanlar için normal tepkilerin bitişe doğru hızlandığı en son duraktır.
Belki ağlamanın daha ötelerinde başka duraklar da vardır ama o duraklar yolun bittiği en son noktadır.
Çocuk yaşarlımızda her ağladığımızda büyüklerimizden hep şu sözleri duyardık; Erkekler ağlamaz!
Bu sözü duyunca birden erkek rolüne takılarak kaşlarımızı çatar ve erkeksi sert bakışlarımızla etrafımıza bakardık.
Büyüklerimizin Erkeler ağlamaz sözü bizi ağlamaktan men ederken, bu defa yanı başımızda duran küçük veya büyük kız kardeşimiz ağlamaya başlardı. Çocukluk işte, o da kendince bir rol üstlenirmiş gibi ebeveynlerinin ilgisini çekmeye ağlayarak çalışırdı. Bu defa az önce susan yaramaz çocuk bu defa kardeşine akıl verir gibi, Ne ağlıyorsun? sorusunu sorar ve Kızlar ağlamaz diye çıkışırdı.
Bu şekilde bir nevi taklitçilik ve kopyalama sahnesi açılmış olurdu. Bu kopyalama ve taklit etme serüveni ileriki yaşlarda daha da genişleyerek ve yeni anlamlar yüklenerek sürüp giderdi.
Ağlamak veya ağlayabilmek belki küçük yaşlarda pek anlamlı olmaz ve biraz da mızıkçılıktan kaynaklanırdı ama ileriki yaşlardaki ağlamalar ve akıtılan gözyaşları çocukluk yaşlardaki ağlamalardan çok daha farklı duyguların ve belli bir takım iç dalgalanmaların sonucu olarak ortaya çıkardı.
Birilerine göre akıtılan gözyaşları suların en anlamlısı, başka birilerine göre de timsahın gözyaşları şeklinde yorumlanır ve göz sularının en kirlisi olarak anlaşılırdı. Elbette her şeyin sahtesi olduğu gibi gözyaşlarının da sahtesi vardı. Teskeresini beklerken tabutu gelen oğlunun ardından gözyaşı döken anneyle, mide sancısı olan bir hastanın gözünden boşalan yaşların arka planındaki duygular elbette çok farklıdır. İnsan bedeninin ağrısıyla titremek başka, yürek acısıyla dağlanmak daha bir başkadır. Miden ağrıyınca belki doktorunun vereceği ağır ve etkili bir ağrı kesiciyle sancınız dinebilir ama yürek ve gönül sancısı ancak mutlak varlığa teslim olmak, yalvarıp yakarmak veya manevi ilaçlarla mümkün olabilir.
Öyle acılar vardır ki paylaşılınca azalır veya paylaşılmayınca da bir hayli artar.
Biz tarih boyunca hep kaderde, kıvançta, tasada bir olmuş bir milletiz. Hep birlikte ağlamış hep birlikte gülmüşüz. Birimiz aç iken kendimizin tokluğunu ayıp ve günah saymış bir kültürün mirasçılarıyız.
Birimiz dertli iken başka birimizin şen ve şakraklığını hep ayıp saymışız. Tıpkı çocukluğumuzdaki ağlayışlarımızla bugünkü ağlayışımız arasındaki fark gibi. Bugünkü toplum yaşantımızla dünden farklı yaşadığımızı olup biten olaylar karşısında gösterdiğimiz tepkilerimizde de görüyoruz ve bu sebeple de birilerinden tiksinti derecesinde iğreniyoruz.
Birleri al bayraklara sarılmış kutular içerisine konmuş evlatlarına ağlarken, başka birileri de evlerinde televizyonları başında kahkahalar atarak ne yazık ki sonradan yüklendikleri hayvanlıklarını yaşayabiliyorlar.
Hani birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için yaşardık biz.
Hani hep birlikte ağlar veya hep birlikte gülerdik biz.
Ne oldu bize ki toplumumuzun bir kesiminde gözyaşları ayyuka çıkarken başka bir kesiminde loş kahkahalar bizim dünyamızı kirletebiliyor.
Birileri evlat acısıyla oluk, oluk gözyaşı dökerken başka birileri de şampanya patlatarak keyif çatıyor.
Acılarla bağrımızın yandığı günlerde bizim malum medyamızın ekranlarında bazı arsız ve hayâsız yaratıklar göğüs testi yapıyordu.
Demek ki doğru demişler, bu dünya ağlayanlarla gülenlerin ortak dünyasıymış. Bu dünya tok gezenlerle acından kıvrananların da ortak dünyasıymış. Varsın birileri zıplasın ve hayvanlar gibi tepine dursun. Varsın birileri gizli perdeler arkasında küresel güçlerle BOP denilen tuzağı kurmaya çalışsın. Varsın birileri bu milleti zihinsel olarak kuşattığını düşünsün. Bütün bu kirli tezgâhlar bir gün gelecek birilerini boğacak, bütün baykuşlar o kutlu günde tarih önünde delalet ve ihanetlerinin bedelini mutlaka ödeyeceklerdir. İşte o gün bu milletin bugünkü gözü yaşlı insanları bir başka gülecek. En son bu millet gülecek ve son gülen çok faklı gülecek. Bunu herkes böyle bilsin. Devleti yönetenlere de bir göndermede bulunmadan edemeyeceğim. Keşke bu ülkeyi yöneten kocaman adamlar çocukluklarında çokça duydukları Erkeler ağlamaz telkinini günümüze uyarlayıp İktidarlar milleti ağlatmazlar şeklinde yorumlama nezaketini gösterebilseler. İşte o zaman bu ülkenin fotoğrafı bugünkünden çok daha renkli olacak.