Aldatma olayı artık sınırları zorluyor. Bazı yerlerde ve zamanlarda sınırları da aşmış bulunuyor. Böylesine hem bireysel, hem toplumsal bir olayı, gündemde tutmak gerekir.
Bir köşe yazısında bu olayı boylu boyunca tartışmak asla mümkün değildir. Ne var ki, birkaç meseleye değinmekte fayda vardır.
Erkek ve kadın birbirini çekecek şekilde yaratılmıştır. Böyle olmasaydı hayat devam etmezdi. Fakat hayatta her şey, her oluşum bir ölçüye, bir kanuna göre hareket etmektedir. İnsan hücrelerinden, galaksilere kadar ölçüsüz bir hareket bulamazsınız. Ölçüyü kaybeden her şey perişan olur.
İnsanların belli süreler içerisinde dünyada yaşamaları da ölçüler içinde olursa, hayat bir anlam kazanır. Bu hayat, değerli bir hayattır; çünkü ölçüyü koyanın dilediği tarzda gelişmiştir. Bu hayat, aynı zamanda mutlu bir hayattır; sonsuzluk diyarının da gülüdür.
Yaradılış gerçeğinden habersiz, kendini Allah ile tanıştıran ilimden mahrum, nefs-i emmaresinin (kötülüğü emreden nefs) kulu ve zebunu olmuş birisi için hayat, hazlar ve zevkler meydanıdır. Bu tür insanların bir anlık zevk için yapamayacakları hiçbir şey yoktur; çünkü hayattan anladıkları sadece zevktir. Eğer yapmıyorlarsa, dünyevi korkuları nedeniyledir.
“Eşler birbirlerini aldatıyor.” deniliyor. Niçin aldatmasın, onu bağlayan herhangi bir bağ var mıdır ki aldatmasın? Nefs-i emaresinin kulu olmuş bir insan için hayat tozpembedir. Yalan, vazgeçilmez bir sığınak; haram, en tatlı bir yiyecektir. Başkalarını düşünüp sıkıntı çekmenin bir anlamı yoktur. Ömrünce yaşayıp ömrünce gün etmenin yolunu bulmak, hayatın en kestirme yoludur!
Batı, bu konuları kökünden çözmüş bulunuyor! Oralarda artık evlilik diye bir şey kalmamıştır. Zaten Katolik mezhebi, boşanmayı zorluğu çıkardığından kimse evliliğe yanaşmamaktadır. Hem evliliğe ne gerek vardır ki, evlenip bir eşle ömür sürmek olacak şey değildir. İstediğinde ve istediğin zamanda eş değiştirebiliyor, zevkine zevk katma şansın bulunuyor.
Fransa’da benim komşularım vardı. Bir bakardım, bugün bir kadın gelmiş komşuya, bir iki ay sonra gözleri morarmış biçimde evi terk ederdi. Sonra bir başkası gelir, o da birkaç ay sonra evi terk edip giderdi. Bu durum sürgit devam ederdi. Bu olay sadece bir evde gerçekleşen olay değil, özellikle gençler arasında hayat böyle devam etmektedir oralarda.
İnsanların hiçbir manevi değer yargıları yoksa fırsatını buldukları anda her “fırsat”ı değerlendirirler. Kadın erkek nikâhsız bir araya geliyor ve bir evi paylaşıyor. Sonrasında “balkondan düşmeler, çok içti, zehirlendi demeler, cinayetler…” falan. İnsanın nefs-i emmaresi iktidar olduğunda, o bir arada yaşamını sürdürenlerden birinin “fantezi”si yerine gelmeyince, onun yapamayacak olduğu şey yoktur. Ya da “evdeki” artık bayatlamıştır, onun yerine “taze”si eve alınmalıdır. Bunun için “yeni plan”lar kurmanın zamanı gelmiştir.
“Eşler birbirini aldatıyor.” Aldatmıyor gözüm, içindeki şeytana taht kuruyor hayatında. Şeytanın reayasında yaşayanlardan bundan başkasını beklemek safdillik olur. Herkes kendi kıyametini yaşıyor, dirilene kadar!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAlitasci