FETÖ=CIA, CIA=TERÖR

Göktürk FIRAT
Ruysa ile ilişkilerimiz hep değişken olmuştur. Ancak yakın tarihin hafızalarımızda bıraktığı derin izler dolayısı ile bilinç altımızda hep düşman olarak biliriz. Son yüz yıla baktığımızda 1. Dünya savaşı döneminde Almanlar kendi savaş gemilerine taktıkları Osmanlı bayrağı ile Ruslara ait Limanı bombalayarak hem bizi Ruslarla düşman ettiler hem de bizi Osmanlı’nın sonunu hazırlayan 1. Dünya savaşına soktular.  Ermeni sorununun temellerinde de bu gelişme yatmaktadır.
Ardından Cumhuriyetin kurulundan hemen önce verilen milli mücadelede en büyük destekçimiz Ruslar olmuş. Rusların Batum limanına trenlerle taşıdığı silahlar kayıklarla Anadolu’ya ulaştırılarak işgal güçlerine karşı kullanılmış. Ardından Cumhuriyet kurulduktan sonra ekonomik ve bilimsel manada bize destekleri olmuş. Bütün bunları yapması çok iyi bir dost olduğundan veya bizi çok sevdiğinden dolayı değil elbette. Rusya bütün bunları yaparken hem Türkiye üzerinden sıcak denizlere inmeyi hem de Kapitalist Batı ile sınır koşmuşu olmamayı hedeflemiştir. Bu iyi ilişkiler 2. Dünya savaşına kadar sürmüştür. Cumhuriyetin ilk yıllarında gösterdiği yakınlığın karşılığını 2. Dünya savaşında bizden göremeyen Rusya ile aramıza siyasi bir soğukluk girmiştir. Menderes döneminde ise gereksiz ve aşırı batı yakınlaşması ilişkilerin nerede ise askıya alınmasına neden olmuş, bir çok diplomatik sorunun zemini oluşturulmuştur.
Dünyada yayılan kapitalizm ve komünizm Türkiye’yi yine taraf olmaya itmiş bu kez ılımlı ilişkiler yerini keskin yakınlaşmalara bırakmıştır. Türkiye’nin NATO’ya girişi, Komünizmle mücadele için verilen parasal yardımlar, askeri yardımlar vs.. askeri manada Türkiye’nin elini güçlendirse de bağımsızlığı adına bir çok kaybı da beraberinde getirmiştir. Ordu içerisinde kurulan Özel Harp Dairesi, MİT bünyesinde oluşturulan CIA masaları ve GLADİO. En önemlisi ise Yeşil Kuşak Projesi kapsamında Türkiye’de kurulan finansa edilen ve desteklenen tarikat ve cemaatler.
 
*                *                  *
 
Bütün bu hatırlatmaları bugün yaşadığımız olayları daha net analiz edebilmemiz için yazdım. Bugün Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehditleri okuyabilmemiz için olayı geçmişi de ele alarak bir bütün olarak bakmamız gerekiyor. Yıllardır yazıyorum. Yine hatırlatmak isterim. Fetulah Gülen kimdir? Gülen, Ermeni bir ailenin Ortodoks bir dededen türeyen torunudur. Ancak ne hikmetse Rusya değil ABD yanlısı bir kişiliktir. Rahmetli Türkeş’in  milli ocakları karşısında GLADİO kontrolünde ki komünizmle mücadele dernekleri kuran bir kişidir. Erzurum’da ki Komünizmle Mücadele Derneği’ni bizzat kendisi kurmuştur. Fikir temellerini oluşturan Bedüyzaman’ın İngilizlerle kurduğu ilişkiye benzer bir ilişkiyi de kendisi GLADİO ile kurmuş ve hizmet etmiştir.
 
*     *    *
 
Uluslararası ilişkiler, ahlak ve etiği bulunmayan tamamen çıkarlara dayalı oyunlar üzerine kurulu bir sistemdir. Dostluklar ve düşmanlıklar kalıcı değildir. Sadece gelecek için dersler içerir. Türkiye’de 10 sene öncesine kadar ülkenin derin beynini oluşturan kesim, ülkenin çıkarları gereği dış politikada batıya sırt dönüp yüzümüzü Doğu’ya çevirmemiz gerektiğini düşündü. Ulusalcılar olarak adlandırılan bu gurubun çıkışı ABD, İsrail ve AB’yi çok rahatsız etti. Görüntüde müttefik perde arkasında sağdıkları bir inek olarak gördükleri Türkiye’de ki bu hareket onları çok rahatsız etti. AK Parti iktidarının sınırsız imkan verdiği CIA kontrolünde ki devlete sızan FETÖ’cüler; Ergenekon, Balyoz vs vs bir çok operasyona start verip devletin bu derin aklını, mukavemet gücünü by-pass etmeye çalıştı. Bu arada çapsın Davutoğlu’nun çapsız dış politikaları ülkemize hem zaman kaybettirdi hem de bir batağa sürükledi. Derin siyaset tecrübesizliği yüzünden bir çok hata yapan, ülkeyi çok zor durumlara düşüren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan üç sene öncesine kadar oyunu gördü. Oyunu bozmak için atmaya kalktığı adımlar CIA kontrolünde ki FETÖ’yü yeniden harekete geçirdi. Bize yansımayan derin mücadele neticesi başarısızlıkla planlanan, amacı halkta derin bir travma oluşturup bugün yaşadığımız güvenlik sorunlarına zemin oluşturacak DARBE GİRİŞİMİ’ni yaşadık.
 
*   *   *
 
Soğuk savaş sonrası ilk kez Dünya’da taraflar değişiyor, yeni kutuplar oluşuyor. Bir çok sorunu yaşadığımız şu günlerde aslında olan ülkelerin yeni yer ve konumlarını belirleme mücadelesidir. Yaşanan patlamalar sıradan patlamalar değil ülkelerin istihbarat teşkilatlarının; baskı oluşturmak, hedef değiştirmek ve ilişki bozmak için planladığı eylemlerdir. Kurulan yeni dünya düzeninde Türkiye’nin yerini Doğu’da belirlemesi ve kararlılığı yaşanan bu olumsuz olayların artarak devam etmesine neden olacaktır. Ancak bu kararlılığın neticesinde bağımsızlık yatmaktadır.  Belki de yarı soğuk bir  Dünya savaşı arifesindeyiz.
Bu zor süreçte en büyük handikabımız FETÖ’dür. FETÖ tamamen etkisizleştirilmeden sürece aşmamız mümkün olmayacaktır. Batı’nın içimizde ki eylemleri son bulmayacaktır. Eğer FETÖ’yü Gülen’den ibaret sayıp sadece onun da kullandığı saf ve aldatılmış kişilerle uğraşmaya devam edersek aslında FETÖ’nün hedefine hizmet etmiş oluruz. Bugün FETÖ ile mücadele başından sonuna kadar yanlış yürümektedir. FETÖ halen FETÖ ile mücadele sürecini kontrol etmektedir. Hiç ilgisi olmayan ve aldanarak yıllarca FETÖ’ye hizmet edip gerçek yüzünü göremeyen zavallıları yok ederken örgütün dış bağlantılı beyin kesimini muhafaza etmektedir. 15 Temmuz’un şifrelerini tam olarak çözmeden, sadece cemaat kökenine bakmayıp, hiç cemaat ile ilişki kurmayıp dışarıdan talimat alanları tespit etmeden, hükümet ve diğer parti içerisindeki kaban, milletvekili ve belediye başkanlarını almadan, o gece Recep Tayyip Erdoğan’ın düşmesini bekleyip, düşmediğini görene kadar harekete geçmeyen MİT Müsteşarından Genel Kurmay Başkanına kadar sorgulanmadan bu işi çözemeyiz.  İlk önce şunu anlamalıyız FETÖ=CIA, CIA=TERÖR, darbe girişiminde yaşını almış paşalar ile yeni mezun öğrencilerin bir ara gelip ortaya koydukları eylem Özel Harp Dairesi ve cemaat arasında ki gizli ilişkiyi ortaya koyuyor zaten. Bütün bu yaşananlar ise Yeşil Kuşak Projesi’nin bize dönen bir bumerang olduğunun göstergesi değil mi? Ehli-Sünnet yolundan giden, kökenleri ABD’ye değil de gerçek yaradan dostlarına dayanan cemaatleri ayrı tutarak bir çok cemaat ve tarikatın Türkiye’ye için zaman ayarlı birer bomba olduğunu unutmamalıyız.  
 
  *   *   *  *
  Genelde fikirlerimi genele ifade ederken şahsi inanışlarımı yazılarıma yansıtmamaya çalışırım. Ancak söylemeden edemeyeceğim. Bugün gelinen noktada milli adımlar için güvenilebilecek tek kale ve sığınılabilecek tek liman Ülkücü Hareket kalmıştır. Ülkücü Hareket 80 öncesi olduğu gibi ülkenin karşı karşıya bulunduğu tehditlere göğüs gerebilecek kadrolara, akla ve güce sahiptir. Ben sayın Bahçeli’nin eskisiyle büyük tezat oluşturan Erdoğan ilişkilerinin devlet ve millet bekası için olduğuna inanmak istiyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a halkın duyduğu teveccüh, güven ve geniş kitleler üzerinde ki etkisi ülkücü akıl ile birleşirce bu ihanet şebekeleri ile mücadele daha da kolaylaşacaktır. 
  Herkesin bir hesabı vardır. Ancak yaradanın da bir hesabı vardır. İslam ile şereflenip asırlarca İslam’ın şerefini koruyan bu millet yalnız değildir. Rabbim bu milletin eli ile bu hesapları bozacaktır.