“ Kimle gezdiğinize, kimle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin; çünkü bülbül güle, karga çöplüğe götürür.” (Mevlâna)
Mevlâna’nın ne kadar önemli bir uyarısıdır bu. Bir insanı tanımak istiyorsanız, onun kimlerle düşüp kalktığına bakmak yeterlidir. Bununla ilgili birçok atasözleri vardır; “Arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyeyim.” “ Üzüm üzüme baka baka kararır.” gibi.
Gazze’de gelişen son olaylara bakıyoruz; İsrail, ABD kargasının çöplüğünü eşelemekle meşgul. Sadece ABD değil elbet, Avrupa’nın leş kargaları da severek aynı işi yapıyorlar; çünkü tıynetleri buna müsait.
Dünyada sadece çöplük yok, gül bahçeleri de var. Bülbül gibi şakıyan hüzünlü insanlar da gülizarda sabah vaktinin nağmeleriyle, bu nağmelere duyarlı kulaklara diriliş şarkıları terennüm etmektedir.
Aslında gelişen olaylar- inşallah- sonuç itibarıyla hayra vesile olacaktır. Dünyada, özellikle Avrupa’da, İslam’a karşı bir kin ve adavet birikmişti. Bu kin ve adavet, İsrail’in Gazze’deki vahşeti, soykırımı karşısında yavaş yavaş erimektedir. Önyargısız, aklıselim olan kitleler bu vesileyle İslam’ı daha yakından tanımaya başlamışlardır.
En az yüz yıldır Müslüman coğrafya da İslam’ı tanımıyordu; aşağılık kompleksi, kendini küçük görme psikozu zihinleri tutmuştu. Ülkemiz de bundan uzak değildi; küçük de olsa topraklarımızın bir kısmını almıştık, ama zihinlerimiz işgale uğramıştı. “Aydınlarımız” bambaşka iklimlere kulaç atmaya başlamıştı. Bir ülkede kendi medeniyet ve kültürünü savunan, örfüne saygılı, halkını aşağılamayan bir “aydın” olmaz mıydı? Yoktu?
Bir örnek verelim: Sultan İkinci Abdülhamid’i tahttan indirmeye giden birkaç kişiden bir de Emanuel Karassu’dur. Avukat ve Selanik Yahudilerinden olan bu zat, aynı zamanda Jön Türkler’in de tanınmış üyelerindendir. Bunun oğlu hikâyeci Bilge Karasu’dur. “Eş cinsel gülükleri” de yazan bu zat, gençliğimizin fikir ve zihin dünyasını oluşturanlardan bir idi. Bunun gibi daha niceleri, gençlerimizin zihinlerini iğdiş ederek süfli amaçlarına ulaşmaya çalışmışlardır.
Cemil Meriç Üstad lafı yerine oturtma yeteneği bakımından bir numara idi. Az söyler, öz söylerdi. “Haçlıların en büyük zaferi, tarih kitaplarımızdır.” demişti. Gül bahçeleri yok edilince bülbüller susmuş, meydan kargalara kalmıştı.
“Bir mevsim-i baharına geldik ki âlemin
Bülbül hamûş havz tehî gülistân harâb.” (Keçecizâde İzzet Molla)
(Bu âlemin öyle bir baharına denk geldik ki bülbül susmuş, havuz boş kalmış, gül bahçesi harap olmuş.)
Gazze’ye kadar dünyada Hak ile batıl kısmen karışık dururdu. Gazze olaylarının en büyük faydası ve dünyaya açılımı Hak ile batılı ayrıştırması ve Hakk’ın, güneşten daha parlak yüzle ortaya çıkmasıdır. Türkiye’de kendilerine “aydın” denen ve “Yahudi seven” bazı zevat, yazdıkları köşelerinde “İsrail soykırım yapıyor, ama Hamas da terör örgütüdür.” deme noktasına gelmiştir. İsrail’e “soykırım yapıyor” diyebilmeleri, başlı başına bir kazançtır.
Her yüz yılda bir sistemler değişiyor, inşallah bu yüzyıl İslam’ın asrı olacaktır. Korkuya gerek yok, bugüne kadar gördükleriniz, pratiği olmayan İslam’ın teorik olarak söylemde kalma biçimiydi. Bu durumda bir ahlâk geliştirebilmesi pek mümkün değildi. Yaşanmayan şeyin ahlâkı nasıl olabilsindi? İslam bir de pratik hayata geçerse, hayatın bütününü kucaklarsa, karşı taraftan nice Halid bin Velidler çıkacaktır.
Dünyada adaletin hükümferma olması için, iyiliklerin yaygınlaşması için, insanlığın tekrar insanlık tacını giyebilmesi için İslam’ın hayata hâkim olması şarttır. O zaman görülecektir ki; taşlar Allah korkusuyla yukarıdan aşağı yuvarlanıyor, ağaçlar konuşarak insanlık düşmanlarının, arkalarında gizlendiklerini söylüyor.
Allah için sevmek, Allah için buğz etmek Müslümanca düşünmenin ilk adımıdır. Yaşayan görür inşallah!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci