Parlamenter Demokrasiyle tanıştığımız günden beri çok uzun bir zamanı gerilerde bıraktığımızı söyleyemeyiz. Buna rağmen 1950 den beri geçirdiğimiz yalpalama ve tökezleme dönemleri sayesinde ciddiye alınabilecek tecrübelere sahip olduğumuzu söylememiz mümkündür. Birkaç defa da olsa, Askeri darbelere şahit olan genç parlamenter Demokrasimiz, düşe kalka bu günlere kadar bir şekilde gelmeyi başardı. Her Askeri darbenin gerekçeleri arasında en önemli faktör her zaman siyasilerin ülkeyi uçurumun kenarına kadar getirme yanlışları olmuştur. Şimdi Türkiye çok farklı bir dönemece gelmiş veya getirilmiş bulunuyor. Bu yeni dönemece gelişimizde, ülke şartları kadar, Dünya şartları da ciddi anlamda etkili olmuştur.
Türkiye gibi yarı sömürge durumundaki ülkelerde siyaset, iç şartlardan ziyade, dış odakların istemleri doğrultusunda şekillenir. Biz her ne kadar tam bağımsız bir ülke olduğumuzu haykırsak da, işin gerçeği hiçbir zaman ne yazık ki böyle olmamıştır. Bundan sonra neler olur pek bilemem ama bildiğim tek gerçek, ülkemizi bu gün idare edenlerin uzun bir süre daha, Ankara yerine Brüksel gibi küresel merkezlerden nefes almaya devam edecekleridir. Yapılan sön seçimlerde her iki kişiden birimizin desteğini alan AKP iktidarı, gelip geçmiş iktidarlar içerisinde en üst düzeyde batı bağımlısı bir iktidar olmasına rağmen, son yapılan genel seçimlerde millet çoğunluğunun desteğini almıştır. Yapılan araştırmalarda Millet çoğunluğu ABD karşıtı davranışlar sergilerken, ABD yanlısı AKP iktidarının bu neticeyi alabilmiş olması pek anlaşılabilir veya kolayca izah edilebilir bir durum değildir.
Küresel eşkıyaların dünyayı kuşatma tezgâhlarından herkes haberdardır. Yapılan son araştırmalar Türk kamuoyunun % 80 gibi ezici bir kesiminin ABD karşıtı olduğunu ortaya koymaktadır. Durum böyle olmasına rağmen aynı insanların ABD- AB- BOP yanlısı politikalara sırtını dayamış olan AKPye bu seçimlerde de vize vermiş olmasının elbette bilinebilen sebepleri kadar bilinmez sebepleri de vardır. Siyasetle ve toplum bilimiyle ilgilenen çevreler bu konuda gerekli çalışmaları yapacaklar ve toplumun içerisine çekildiği psikolojik ablukayı elbette tarif ve tahlil edeceklerdir. Seçimler öncesinde birileri veya bazı odaklar, Türkiyeyi iki ayrı kampa bölmek için çok sinsi oyunlarını oynamak istediler. Bunu o günün şartlarında pek becerememiş olsalar da, seçim sandığında millet sanki birilerinin istediği şekilde toplumu iki kesime böldü. Biz asırlarca birlikte yaşadık, birlikte gülüp ağlaştık. Biz tarih sahnesine çıktığımız günden beri birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için şiarıyla yaşadık ve yaşattık. Şimdi bize neler oldu ki, siyaseti milleti bölme aracı haline getirmekten arlanmaz olduk. Bu kutsal gövdeyi çökertmek için el birliği etmişçesine baltasını alan bu milletin birliğine ve dirliğine karşı saldırıya geçmiş bulunuyor. Siyaset bir hizmet yarışı olması gerekirken biz siyaseti ülkeyi paylaşma yarışına döndürdük. Siyaset medenice ve uygarca bir hizmet maratonu olması gerekirken, biz siyaseti şeytan değirmenine, entrika ve düzenbazlık kapısına taşıdık. Seçim meydanlarını doğrularla insanları bilgilendirme yerleri olmaktan çıkarıp, insanımızın belleğini yalanlarla ve iftiralarla kirletmeyi siyaset zannettik. Biz iktidar olmayı ülkeye ve ülke insanına eşit mesafede durmak anlayışına inatla, kendi yandaşlarımıza yakın durmak şeklinde faaliyet sahası haline getirip genç Demokrasimizi bir hayli yokuşa sürdük.
Şimdi geldiğimiz noktada tek başına kurulacak iktidarı istikrar için faydalı olacak şekilde yorumlarken, diğer bir yandan da acaba neler olabilir noktasında korku ve şüphe tohumları ekmekten geri durmuyoruz. Henüz doğmamış bebeye don biçercesine birilerini yerden yere vururken, yandaşlarımıza gösterdiğimiz muhabbetin zerresini başkalarına duyamayacak kadar radikalleşebiliyoruz. İşte beni korkutan, korkunun çok ötelerinde belki de ürküten bu durum gelecek adına duyduğumuz kaygılarımızın ana kaynağını oluşturuyor. Sürekli olarak birileri başka birilerini test etmeye devam ediyor. Bu birilerini test etme ve test sonucuna göre hareket etme kurnazlığının veya ilkelliğinin bu ülkeye nelere mal olabildiğini göremeyecek kadar sağır inatlı kimselerin varlığı ne yazık ki korkularımızı bir hayli daha da arttırıyor. Kim neyi kimden kaçırmak veya kotarmak istiyor pek belli değil. Kimin neyi kimlerden niçin korumak istediğini de pek anlayabilmiş değiliz. Böylesine korku, kuşku ve endişe dolu bir atmosferde kimlerin ellerinin bağlı, kimlerin ellerinin çözük olduğu sorusunun cevabi bir yana, kimlerin hangi sebeplerle kimleri diskalifiye etmek istediği de başka bir soru. Böylesine iç içe girmiş, böylesine aklın yorum gücünü zorlayan karmaşıklık içerisinde hangi uyanıkların bu perdenin arkasında ne tür kirli hesaplar yapma şansını elde edebileceklerini insan düşünmek bile istemiyor. Peki, soralım şimdi her iki tarafın pusuya yatmış güçlerine. Siyaset bu mudur? Türkiyeye hizmet bu mudur? Toplumsal uzlaşmayı temin etmek bu mudur? Allah aşkına söyleyin. Bunların hepsi şeytan değirmeni çevirmek değil de nedir? İnşallah bu millet bir gün kendine gelir de, bu şeytan değirmencilerinin her iki kanadına da gereken dersi verir ve bu ülke siyaset cambazlarının at oynattığı arena olmaktan çıkmayı başarır. Olaylara kısa mesafeli bakmaya inat edenler belki de beni yanlış anlayacaklar. Siyaset yaptığımı düşünerek endişe ve kaygılarıma katılmayacaklar. Böyle düşünenlerin temennilerine katılmak bir yana, haklı çıkmaları ve benim yanılmış olmam için gece gün dua ettiğimi de bilmelerini isterim. Hoşça ve Türkçe kalın aziz okuyucularım.