Türkiye’de kendilerini “sol” diye tanımlayan birçoklarının ateizme doğru sürüklendiğini görmekteyiz. Zihinlerinde potansiyel olarak duran bu “ateizm” kavramı, iletişimin hız kazanması sonucunda kovid salgını gibi hızla yayılmaktadır.
“Sol”un hiçbir zaman insanlık derdi olmadı; o, kendi kendinin darbecisi oldu. Genel manada kıskançlığın, hasedin dışa vurumu olarak karşımıza çıktı; fakat bu duygularını, yaşadığı çağda sükse yapan sosyalizm ile komünizm ile pekiştirirken, “özgürlük” adına Tanrı’dan intikam almaya kalkıştı. Onun dayandığı felsefi temel materyalizmin zaten amacı da buydu.
Ateistler, bir yandan Tanrı’yı yok sayarken, aslında kendi içlerindeki “nefs ilahı”na kulluk etmenin paradoksunu yaşamaktadırlar. Bu durum insanın en büyük trajedisidir.
Adı ne olursa olsun, kurulu dünya düzeni, Tanrı’dan intikam almak üzere kurulmuştur. Türkiye de dünyadan bir parça olduğuna göre, ona düşen pay da bunun içindedir. Bireysel olarak bunu gören ve bu duruma “çare” üretmeye kalkışan insanların, çocukları adına telaşa kapılmaları kaçınılmazdı. Kaçınılmazdı, fakat bireysel olarak yapacakları çok şeyleri de yoktu. Cemiyetler, cemaatler, dernekler, vakıflar onlar için bir “sığınak” oldu. Derin budanmış ağaçtan ne kadar ürün alınabiliyorsa o kadar elde edildi. Çocuklarını kaybetmemek için, terbiyeye/ eğitime uyup uymadığına bakmadan, çocuklarını “Tanrı ile kavgalı” olanlardan uzak tutmaya çalıştılar. Bu oluşumdan mutlak başarı elde etmenin elbette mümkün olmadığı görüldü.
Bugünün gençliğini etkileyen hal ve davranışlar nelerdir:
“İntihar eğilimi, olmadık hayaller, müstehcenliğin her çeşidi, erotizm (daha ilerisi pornografi), kaba argo, küfür, cinsellik, çift kişiliklik, beşeri aşk (çıkma, bir evde nikâhsızca yaşama), ensest ilişki, sapık hayal ve düşünceler, cinayet, bencillik, satanizm (gizemli dünya merakı), problemin kaynağını başkalarında görmek, karamsar ruh hali…”
Bu ve benzeri hal ve davranışlara çare olabilecek bir eğitim sistemi dünyada ve ülkemizde mevcut mudur? Bunun cevabını hep birlikte düşünelim. En son intihar eden Tıplı gencin kamera çekiminde “ateist” olduğunu açıklaması boşuna değildir; gelinen durağı göstermektedir.
Ailelerinden uzakta üniversitede okumaya başlamışlar. Yaşları 18- 20 civarında genç insanlar. Aile yapıları ne olursa olsun, sosyal yaşamın getirdiği hareketlilik ve bireysel hudutsuzluğun iştahına kapılmışlar ve bir erkek, bir kız birlikte bir evde yaşamaya başlamışlar! Bu tipler için artık aile yuvası kurmak, çocuk yetiştirmek hayaldir; çünkü hayal tünelinden çıkmaları çok ama çok zordur. Zaman zaman da eve sığamaz olup balkondan atla(tıl)mışlar!
Şimdi bu ve benzeri tarzda yaşamaya kalkışan insanların “ateist” olmaktan başka çareleri var mıdır? Müslüman olsalar, Allah “Zinaya yaklaşmayın.” diyor; bunu kabul etmeye de mecalleri yoktur ya da bu ve benzer ayetleri hiç duymamışlardır.
Benim Fransa’da bir öğretmen komşum vardı. Evine bir kadın gelirdi, en çok bir ay sonra gözleri şişik bir şekilde evden kovulur, ardından bir başka kadın gelirdi ve hayat böyle devam ederdi. Günaha dalan insan ya günahına tövbe edecek ya da günahı koyanı inkâr edecektir. Minareyi çalan, kılıfını hazırlar.
Bugünün gençleri genellikle “günah- sevap” kavramından uzak yetişmekte ve bu kavramlardan kayıtsız yaşamaktadırlar. Nefislerini terbiye edecek bir yer de bulamadıklarından, nefs ve şeytan egemenliğinde bir dünyaya yelken açmaktadırlar. Susuzluklarını, deniz suyu içerek gidermeye çalışıyorlar; fakat daha çok susamışlığın hıncını, suyu yaratana karşı suratlarını ekşiterek çıkarmaya çalışıyorlar. Onları pınarlarla tanıştıracak ve susuzluklarını giderecek kâmil insanlardan da çok uzaktalar.
Acilen okullarımızda ana sınıfından başlayarak, medeniyetimiz ve insan fıtratı doğrultusunda eğitime geçilmelidir. Öğretim zihin oluşturur; siz eğitimle kadim medeniyetimiz doğrultusunda bir zihniyet oluşturamazsanız, delinin veya sarhoşun eline kılıç vermiş olursunuz ki, bu da insanlığa ihanet olur.
Allah aşkına artık Adana’da çay yetiştirmeye devam etmeyelim; yetişmiyor işte, göremiyor muyuz? Oysa tohum, toprak ve iklim ilişkisi uygun olduğundan çay Rize’de yetişiyor. Fıtrat araştırması yapmadan ve buna uygun uygulamalarda bulunmadan insanın insanlaşması asla mümkün değildir, anlayalım!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci