Cumhuriyet tarihinde ilk defa Genelkurmay Başkanlığı tarafından Kâzım Karabekir Paşa anılıyor.
Genelkurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğ, Kâzım Karabekir’in ölümünün 62. yılında, kameraların karşısına geçiyor ve Karabekir Paşa’nın şu sözlerinin büyük harflerle beyine kazınması gerektiğini söylüyor: “Vatandaş! Yanlış bilgi, felaket kaynağıdır. Her işin evvela hakikatini ara ve öğren; sonra münakaşasını istediğin gibi yap! Birincisi, vicdanına; ikincisi, seciye (karakter) ve irfanına dayanır.”
Sayın Başbuğ’un entelektüel yanı biliniyor; Karabekir’den güzel ve anlamlı bir cümle seçmesi de bunu göstermektedir.
Bu çok önemli bir gelişmedir.
Kâzım Karabekir, resmi tarih tarafından nisyana (unutulmaya) terk edilen bir şahsiyettir. İstiklâl Harbimizin en önemli komutanlarından biri olmasına rağmen, Emin Oktay’ın tarihine girememiştir. Doğu Cephesi Kumandanı ve hatta kendi deyimiyle, İstiklal Harbimizi başlatan komutan olmasına rağmen, ne yazık ki Karabekir Paşa’yı kuşaklar tanıyamamıştır. Bunun nedenlerini bu küçük yerde tartışacak değiliz.
İstiklal Savaşı’nı birlikte yaptığı silah arkadaşlarından bazılarıyla savaş sonrasında fikren ayrı düşer. Bu nedenle, yine Milli Mücadele’nin önemli isimleriyle (Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Cafer Tayyar Eğilmez Paşalar) bir araya gelerek “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası”nı kurarak genel başkan olur. (1924) Ne var ki bu parti, Mustafa Kemal’e karşı suikast bahane edilerek kapatılır (1926) ve kendisi, İstiklal Mahkemesi’nin idam fermanından güç bela kurtulur. (Mahkemenin üzerinden uçakların alçak uçuşu, harp okulu talebelerinin resmi kıyafetle mahkemeyi izlemeleri vs.nin etkili olduğu söyleniyor)
1927’de, henüz 45 yaşında “muzaffer ve muvaffak bir kumandan” iken, diğer asker arkadaşları ile birlikte emekliye sevk olunmuş ve hayatının en cevval, en verimli çağında 1938 yılı sonlarına kadar süren 12 yıllık bir inziva hayatına (ev hapsi) çekilmek mecburiyetinde bırakılmıştır.
Karabekir, gerçek manada bir İstiklal Harbi tarihimizin yazılmadığını söyler:
“İstiklal Harbi tarihimiz henüz yazılmamıştır. Hatta yazabilmek için vesikalar bile toplanmamıştır.” ( Paşaların Hesaplaşması, İst. S.20)
1933’te yazmış olduğu hatıralarını kitaplaştırır; fakat bu kitabın üç bin nüshası, matbaa basılarak yakılır.
Yıl 1974, lise yıllarımızın sonundayız. Rize’ye bir tiyatro gelir. Tiyatroya gideriz ve orada tiyatronun, hatırladığım kadar yöneticisi olduğunu tahmin ettiğim yaşlı bir adam, Karabekir’in, harp esnasında yetim kalan çocuklar için açmış olduğu yetimhanede büyüdüğünü, bize gözyaşlarıyla anlatır.
Ondan sonra Paşa’nın ardına düştüm ve bir gün el altından, “İstiklal Harbimiz” adlı devasa kitabını buldum. O zamanın parasıyla ve bir öğrenci olarak tam otuz döner parası (60 lira) verdim ve içim çok acıdı. Ne var ki, 1136 sayfalık bu kitabı okudukça içim açılmaya başladı. Karabekir’in üç kızı tarafından yayına verilen bu kitap, yakın tarihimize ışık tutuyordu.
Tarihi meğer galipler yazarmış; ama hakikatler de uzun zaman saklanamazmış. İlker Başbuğ Paşa, Karabekir’in ağzından boşuna söylemiyor: “Vatandaş! Yanlış bilgi felaket kaynağıdır.” diye.
Bir de hiçbir yorum yapmadan şu konuyu, Kâzım Karabekir’in ağzından nakletmek istiyorum:
Karabekir, 14 Ağustos 1923’te (Cumhuriyet daha kurulmamış), Maarif Programı’nı tespit edecek Heyet-i İlmiye şerefine Ankara Türk Ocağı’nda verilen bir çay ziyafetinde “Kur’an-ı Kerim’i Türkçe’ye aynen tercüme ettirmek” meselesini ortaya attığını ve kendisine şöyle dediğini nakletmektedir:
“Evet Karabekir! Arapoğlunun yavelerini Türkoğullarına öğretmek için Kur’an’ı Türkçe’ye tercüme ettireceğim ve böylece okutacağım; ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler.” (Uğur Mumcu, Kâzım Karabekir Anlatıyor; s. 93, 94, İst. 1990 – İsmet Bozdağ, Paşaların Kavgası: Atatürk-Karabekir, s.155–160,İst. 1991- Dücane Cündioğlu, Akif’e Dair, İst, 2005, s. 17–18)
Bugünü değerlendirebilmek için geçmişi doğru okumak zorundayız. Sağlıklı bir toplum ancak böyle oluşturulur.
Unutulmaya terk edilen Karabekir Paşa, ölümünden 62 yıl sonra, ilk defa bir Genelkurmay Başkanı tarafından anılıyor. En güzel ve anlamlı açılım bu olsa gerek.