Beşeriyetin hafızasını kuşatan yalancılarla, belleğini şeytanı tuzaklardan kurtarmaya çalışan insanlığın kısır döngüsünü hep birlikte seyrediyoruz.
Neyin yalan ve kimin yalancı, neyin doğru ve kimlerin hakkın savunucusu olduğunu belirlemede aklıselimin tereddütlere boğulduğu bir dünyanın kaderini paylaşıyoruz.
Eşrefi mahlûk olarak dünyaya getirilen bizlerin, musalla taşına doğru sürmekte olan hayat yolculuğumuzda ne yazık ki; bir çoğumuz bir takım ehliyetsiz kaptanların peşine takılıp kendi irademizi teslim etmiş bulunuyoruz.
Kendimizi kurtarmakla görevli olduğumuzu unutup, birilerinin bizleri kurtaracağı yanılgısı içerisinde boşu boşuna kürek çekmekteyiz
Öylesine yanılgılar yaşıyor ve öylesine anlaşılmaz bir teslimiyet içerisinde gerçeklere kulaklarımızı kapatmış bulunuyoruz.
Bırakın yarınları tasavvur edebilmeyi; içinde yaşamakta olduğumuz günümüzü, saatlerimizi, dakikalarımızı bile kontrol edemez halde birilerinin dümen suyunda, kendi irademizi ortaya koyamayacak kadar baygın veya yorgun düşmüşüz.
Bugünkü dünyaya hâkim olan ve yüksek sesle konuşma imkânını elinde bulunduran küçük bir azınlığın, peyda ettiği ses kirliliği karşısında, çoğunluğu teşkil eden ve iniltilerine amansız ambargolar konulan mazlumların, maddi ve manevi sefaleti ve sessizliği karşısında hepimiz biçareler durumundayız sanki.
Sergilenen bu vahşetlere karşı vurdumduymaz halde bulunan kesimlerin günahları çok kabarık ve affedilemez olsa gerek.
İnsanlığın ortak kaderi üzerinde kirli hesaplara dalarak, koca bir insanlığın geleceğini tehdit eden küresel eşkıyalara karşı net bir tavır belirleyememiş mazlumlar kategorisinde yer alan, ancak sağduyusunu kullanamaz durumda olan nemelazımcı çevrelerin de günahı ve gafleti hoş görülebilecek gibi değildir. Allahın kanunu, neme lazımcılığa makbuliyet vermiyor. Küfre karşı duran ve hak çizgi üzerinde bulunanların gönül birlikteliği kadar, eylem ve tavır birlikteliğine de insanlığın ihtiyacı vardır. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı köleliğe giden yolun masum görüntülü en kahpece tuzağından başka bir şey değildir. Her aldanış, her yanılma bizi ara hedeflerden yoksun kılacağı gibi; yanılgılardan gereken dersleri çıkarmamak da bizleri sonsuz yıkılışlara taşımaktadır. Neyin doğru veya neyin yanlış olduğunu tespit etmede aklı ve vicdanı kırıklığa uğrayanların başvuracakları ölçü ve tartı merkezi insanlığın ortak belleği olan tarihtir.
Tarihi gerçeklere karşı kör ve sağır kalanların bugünü veya yarınları doğru olarak tahlil edip, neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda karar verebilmesi ve tavır belirlemesi imkânsız denilecek kadar zor bir iştir.
İlahi kelama sırt çevirip, küresel eşkıyaların tezgâhında dokunan kirli kumaştan elbise giyenlerin fiyakaları belki göz kamaştırıyor ama gelecekleri garanti altına alınmış olmuyor. Düzmece bir takım kavramlarla oyalanıp, geçmişin hatıra ve tecrübelerini bize taşıyacak olan kavramların önünü tıkamaya devam edersek, varacak olduğumuz algılama ve kavrama noktası bugün içerisinde debelendiğimiz noktadan farklı bir yer elbette olamazdı.
Kâinatın bir uçtan diğer ucuna varana kadar ateş alıp tutuştuğu, yalanların ve sahtekârlıkların doğrulara ve dürüst insanlara galebe çaldığı bu vahşete karşı koyacak yüreklerin en başta ilahi kaynaktan bolca nasiplenmiş olmaları kurtuluşun on şartıdır. Dört bir yandan kuşatılan ve yörüngesinden uzak düşürülen insanlığın, bugünkü sıkıntılarının kaynağında isteksizlik ve iradesizlik aczi yatmaktadır. İnsanoğlunun belleği küresel eşkıyaların tahakkümü altına girmiş bulunmaktadır. İnsanoğlu kendi ürettiği teknolojinin gıcırtıları arasında sesini duyuramaz haldedir. İnsanoğlu iradesini teknolojinin ve küresel eşkıyaların etkisinden kurtarmadıkça zavallılığı daha uzun yıllar sürecek gibi gözükmektedir. Bu uzun süreli yanılgı ve aldanışlara insanlığın tahammülü kalmamıştır. Hepimiz çok iyi bilmekteyiz ki, her insanin ömrü istemekten ibarettir. Neyi istediğimizi bilmek ve nereden neyi isteyeceğimizin adresi doğru olarak belirlemek kurtuluşumuzun en isabetli yolu olacaktır. İstemenin gerçek adı duadır, dua ise gönüllerin gerçek adrese yönelmesidir. Ne yazık ki, mazlumlar isteklerini gerçek adresten değil de, küresel eşkıyaların belirlediği adreslerden isteme gaflet ve delaletini yaşarken, boğulmaya yüz tuttuğumuz bu aldanmışlık çukurun derinliği gün geçtikçe daha da içinden çıkılamaz ölçülerde derinleşmektedir. Bu ifadelerimin başka bir anlamı da, işimizin acele olduğu ve zaman geçirmeden hakka yönelmemizi işaret etme isteğimizdir. Biz bu dünyaya bir defa geldik ve ilahi emir zamanı geldiğinde de gideceğiz. Dünya hayat serüvenimizin her safhası ebedi hayatımızın okul durumun da ki hayat sahnesidir. Bu hayat sahnemizi ve kendi görevlerimizi, kısaca kulluğumuzu, birilerinin, bir takım zorbaların veya yalancıların istek ve yönlendirmelerine göre değil de, hakkın dilediği, kendi manevi iklimimizin bizlere bahşettiği zemin ve şartlara uygun olarak dizayn etmekle de görevliyiz. Yaradılışımızdaki ilahi hikmet doğrultusunda kulluk görevimizi ne kadar yerine getirebildiğimizin cevabını bulmak ve derinliğine sorgulamak durumundayız. Ehliyetsiz ve sahte kaptanların tasallutundan irademizi kurtararak, gerçek kaptanların dümen suyunda yolculuğa çıkmadıkça gerçek özgürlüğü tatmamızın imkânsız olduğunu artık idrak edebilmeliyiz. Doğruların yanlışları kovduğu, hakkın batılı boğduğu, mazlumların zalimleri dize getirip hesap sorduğu bir dünyanın kurulması dilek ve dualarımla, sağlıcakla kalın aziz dostlarım.