Gerçeklik daima dıştan değişken olandır. Hakikat ise kendi içinde tekâmül ederek değişmektir.
Konuya tabiri caizse bodoslama girdiğimin farkındayım.
Aslında “gerçek” ile “hakikat” kelimelerini kıyaslayarak bir şeyler söylemek istiyorum.
İkisi halk arasında eş anlamda kullanılır. Biri Türkçe, diğeri Arapça bir kelimedir. Benim anladığım manada ikisi aynı şeye işaret etmiyor.
Gerçek, “var olan, var olmuş bulunan”dır. Beş duyuyla algılanandır. “Kalem, elma; trafik kazası, bir makama atanma…” gibi.
“Ali, sana bin lira vereceğim.”
“Gerçek mi?”
“İleride bir trafik kazsı oldu.”
“Gerçek mi?” gibi.
Gerçek kelimesinin metafiziksel bir açılımı yoktur, çünkü beş duyunun ötesine geçemez.
“Hakikat” ise daha derin, daha farklı bir kelimedir.
“Hakikat”; kendi içinde tekâmül ederek (olgunlaşarak) değişmektir. Kemale ermektir. Bir bütünlük arz ediyor.
Nasıl?
Gerçeklik, elbise değiştirir gibi değişmek olduğu gibi; hakikat; çocuğun büyümesi gibi değişmektir. Bir anda beş duyuyla anlaşılamaz, hissedilemez. Dünyadaki görüntüsü budur.
Dünya, bir gerçeklik meydanıdır; maddi bilimler birer gerçeklik görünümleridir. Fakat ahiret, yani öte dünya bir hakikattir. Gerçeklik değişkendir, zamana mahkümdür. Hakikat ise değişmeyen, zamana mahküm olmayandır.
Gerçeklik dağınıktır, parçalıdır. Hakikat ise tevhidi, bütünlüğü simgeler.
Beşeri kitapların ve yasaların hepsi gerçek olandır ve zamanla değişime uğrar, uğramak zorundadır.
Allah kelamı olan Kur’an-ı Kerim ise, hakikat olduğundan, zamana bağlı değildir ve değişime uğramaz; çünkü onun vâzı-ı Allah’tır.
Bunun gibi, insanların yeryüzünde geliştirdikleri tüm fikir, düşünce ve ideolojiler gerçeklik tir; zamana, zemine bağlıdır.
Allah’ın vaz’ ettiği (koyduğu) Kur’an Nizamı ise zaman ve zemine bağlı olmadığından değişmez; hakikattir ve evrenseldir.
İnsanların gerçekliklerinden çıkan rejimlerin yeryüzünde kümelenmelerine “uygarlık” denir. Uygarlıklar değişken olduğundan, rejimlerin değişimi ile anlayış ve davranışlar da değişime uğrar.
Allah’ın külli iradesinin tecellisi olan nizamın yeryüzüne yayılmasına ise “medeniyet” denir. Uygarlığın ortaya koyduğu ahlâk anlayışıyla, medeniyetin ortaya koyduğu ahlâk anlayışı aynı değildir.
Uygarlık, zamana ve zemine, beş duyuya göre bir ahlâk anlayışının ötesine geçemez. Medeniyet ise hakikatin ahlâkını kuşanır; zamana ve zemine bağlı değildir. Uygarlık, bir nefsi emmare imparatorluğudur; medeniyet ise, Şeriat-ı Garra-yı Ahmediye’nin ebediyet ışığının dünyaya yansımasıdır.
Dış değişkenler heyecan verici olabilir, fakat iç değişkenler kemale erdiricidir. Bir öldürür, diğeri oldurur.
Bilimdeki değişiklikler gerçekliktir; fakat dünya kurulalı beri “toprak, su, hava, ateş” değişmemiştir. Ve bütün hayat da bunlara bağlı olarak gelişir.
Değişken olan zihni, değişmeyen zihniyetin emrine verirlerse insanlar, gerçeklik âleminde huzurlu yaşadıkları gibi, hakikat aleminde de cennet efendisi olurlar.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
NOT: Sezai Karakoç’un ölüm yıldönümünde ona Allah’tan rahmet diliyorum.
İstiklal Caddesindeki saldırıda ölenlere Allah’tan rahmet, yaralılara da şifalar diliyorum.