“Öleceğim aklıma geldikçe çıldıracak gibi oluyorum, ama ne çare! Sonunda iki metrelik bir çukura ebediyen yatmak, hazin. En çok korktuğum şey yaşlanmak ve ölmek!” (Ajda Pekkan, gazeteler)
“Süper star” da olsa yaşlılık duygusu ve korkusu, ardından gelen ölüm korkusu insanı ürkütüyor, hatta çıldıracak noktaya getiriyor. Ölümle zihnini meşgul etmemek için her çareye baş vuruyor: En basiti içmek ve kendinden geçerek unutmak, eğlence ile düşünceleri dağıtmak, şöhretin sarhoş edici duygularına “gerçek” olarak sarılmak olarak karşımıza çıkıyor. Oysa onun “dünyada ne güzel günleri” var; şöhret, para, alkış varlık nedeni konumunda. Bu varlığı bırakıp yaşlanmak ve sonra da ölmek, olacak şey midir? Ama oluyor işte!
Durup dururken zamana yenilmek! Gençliğini zaman denilen bilinmeyene kemirtmek! Yirmi kez de estetik yaptırsan buna bir çare bulamamak! Bu nasıl bir dünya; hikâyesi zor, başı cennet gibi, ama sonu cehennem!
Sonsuzluk bilgisi, inancı ve hazırlığı ol(a)mayan her insanın içini kemiren, uykularını kaçıran bir duygu bu; yaşlanmak ve ölmek! Zamana aldanmayan mı var? Allah’a adanmayan bir hayatı yaşayan herkesin önünde duran hakikat budur: Aldanmak!
Ünlü romancı Yaşar Kemal 29 Haziran 2009’da, Boğaziçi Üniversitesinde kendisine fahri doktorluk verilen törende yaptığı konuşmada şöyle demiştir:
“Ben kendimi yazar sayıyorsam, insan gerçeğine bilinçli olarak miti, düşü getirdiğimdendir. İnsan nereden gelip nereye gittiğini buluncaya, doyumsuzluğunu alt edinceye kadar mite ve düşe sığınma sürecektir. Ondan sonra gene sürecektir. Çünkü insan yaşama sevincine, dünyanın güzelliğine doyamıyor.” (Y. Kemal, Sevmek, Sevilmek, İyi Şeyler Üstüne, Yapı Kedi Yay. 6. Baskı)
“Mit”i sözlükler şöyle tanımlıyor: “Kuşaktan kuşağa yayılan, toplumun düş gücü etkisiyle zamanla biçim değiştiren, tanrılar, tanrıçalar, evrenin doğuşu vb.yle ilgili, imgesel, alegorik (sembollerle ifade) bir anlatımı olan halk öyküsü. Efsane, söylence, mitoloji”
Ötelerden habersiz ya da öteyle ilgili doğru bilgilere ulaşamamış her insan, zihninde oluşturduğu bir masal dünyasına, mit’e, efsaneye inanmak zorundadır; çünkü insan yok olmayı asla kabul edememektedir. Tek başına akılla varlık nedeni, ölüm ve sonrası asla çözülemez; bu duygu ve düşünceleri Allah’ın gönderdiği Peygamberler ve Vahiy vasıtasıyla çözemeyen insan ya içmek ya intihar etmek ya da çıldırmak durumundadır. Yahut da aklını, zihninde oluşturduğu masal dünyasına teslim ederek mit’lere, düşlere sığınarak kendi hakikatinden kaçmak zorundadır. Kendi hakikatinden kaçan insandan daha büyük kaçak olabilir mi?
“Nereye gidiyorsunuz?” (Tekvir, 26)
Cins kafalar yazdıkları romanlar, hikâyelerle; çevirdikleri filmlerle aslında hep kendi hakikatlerini arayıp durmuşlardır. Durmuşlar, fakat geldikleri durak çok da iç açıcı değildir. Bir zamanların sinema tarihinin en yakışıklı, en şöhretli Fransız Oyuncu 86 yaşındaki Alain Delon, “Yaşlanmak berbat! Hiçbir şey yapamıyoruz. Görünüşümüzü ve görme duyumuzu kaybediyoruz.” diyerek ötenazi (kendi isteğiyle ve ilaçla ölmek) istediğini medya dünyaya duyurmuştu.
Hayatı masal gibi yaşamanın adıdır bu. Bir gün mum söner, masal biter ve hakikat dünyasına göç başlar. Masal biter fakat “onlar ermiş muradına” olmaz, gerçek hayat acı yüzünü gösterir, insan diz üstü çöker!
“Onlara, “Rabbiniz ne indirdi?” diye sorulduğunda “Eskilerin masallarını!” diye cevap verirler.” (Nahl, 24)
Hakikat’e masal diyenlerin dünya hayatlarının bir masal olduğunu, ebedi hayatlarının da bu “masal” anlayışının acı bir neticesi olduğunu unutmamak gerekir.
Hâlâ masallardan uyanamayanların uyanmalarını Rabbimden niyaz ediyorum.
NOT: Müslüman kardeşlerimin Ramazan Bayramlarını tebrik ediyorum.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter: @DAliTasci