Bu sene emekliliğin vermiş olduğu rehaveti fazlasıyla kullanarak memlekette uzunca kaldım. Aslında fena bir iş de yapmadım. Hem çocukluk ve ilk gençlik yıllarımı derinden solumaya çalıştım hem de yıllarca göremediğim komşularımı gördüm, onlarla hasret giderdim.
Doğu Karadeniz Bölgesi’nde kalmak istiyorsanız, buranın en güzel zamanları eylül, ekim ve kasım aylarıdır. Hazan mevsimidir bu aylar; hazan, yani hüzün mevsimi. Hem havalar rutubetsiz hem hüznü sevenler için bulunmaz bir mekân. Ağaç yapraklarının sararması ve yollara dökülmesi insana ölümü hatırlatırken, içinizde kabaran dünya gevşemeye başlıyor ve nefes alabiliyorsunuz. İnsan bu yaşa gelince daha iyi hissediyor Cahit Sıtkı gibi, Necip Fazıl gibi, Yahya Kemal gibi ölümün yüzünüzde gezen gizemli elini. Göçmen kuşların öterek kanat çırpmaları, sizi hayallerinizin en dip noktalarına kadar götürüyor. Kuşların ötüşleriyle sessiz çığlığınız karışıyor ve zamanın tınısı kulaklarınızda çınlamaya başlıyor: “Fanisin ey insan, asıl yurdunu hatırla!”
Akıp giden zamanı durdurmak ne mümkün? Birkaç senedir göremediğim çocuklar ve gençler büyümüş, evlenmiş ve çocuk sahibi olmuşlar. Çocukluğumuzun birlikte geçtiği bazı arkadaşlarım ebedi âleme göçmüş. Şu karşıdaki eve girsem Ahmet’le karşılaşacağımı öylesine hissediyorum ki, bir anda adımlarım harekete geçiyor. Hayalle gerçeği ayırt etmekte zorlanıyorum. Camide namaz kılarken en ön safta yaşlılar dururdu, şimdi bu saflarda bizler durur olduk. Hayatın adeta hayal olduğunu insan bu yaşa gelince yaşayarak daha iyi anlıyor.
Bir ağaç kadar bile ömrümüz yok. Evimin önündeki armut ağacını babam dikmiş, benden sonra da meyvesini vermeye devam edecek, bir problem yaşamazsa. Bir armut ağacı kadar bile yaşama şansımız yok. Apple telefonlarının sahibi Steve Jobs, daha genç yaşında ölmeden önce şunları söylemişti: “ Mademki hayatın sonunda ölüm var, sahip olduğunuz şeylerin hiçbir anlamı yoktur.” Bu lafı ben söylesem pek bir anlam ifade etmez, ama dünyanın en zenginlerinden birinin bunu söylemesi, hayatın anlamı adına insana bir fikir veriyor. Ölüm anı, hayatın anlamı olarak karşımıza çıkıyor. İslâmsız yaşamak, anlamsız yaşamanın adı olsa gerek. Ahiret inancı, sonsuzluk algısı, dünya hayatımıza da bir anlam kattığının acaba farkında mıyız?
İnsan yaşlanınca hatıralara sığınıyor adeta; çünkü önünde hayal edip arkasından koşacağı bir yol kalmamış. Hayat, dünyadan öteye gitmeyecekse, bu tarz inanan insanlar için yaşlılık korkunç bir ümitsizlik ve intihar sebebidir. Oysa hakiki hayat, ebedi hayat ölümden sonra başlayan hayattır ve bu hayata inanan insan için ölüm, sevgiliye kavuşmanın bir yoludur. Bunun için ümitsizlik yok ve hayat yaşlılık anında bile ümit dolu olduğundan güzeldir ve güler yüzlüdür.
Hayat ne tamamen hüzündür ne de büsbütün sevinçtir. Bayramı yaşadığımız zamanlar olduğu gibi üzüntülü geçen günlerimiz de vardır. Zıtların toplamıdır hayat. Hayat, mevsimlere benzer; bahar olacak, sevinçler tavan yapacak. Yaz gelecek, terler akacak yüz hatlarından. Sonbahar gibi hüzün damlayacak yürek kanallarından. Ve kışın zemheri soğuğu buz halinde kaşlardan sarkacak. Bir mevsime takılıp kalmak, gerçek hayatla tanış olamamaktır, yaradılış sırrını keşfedememektir. Evet, sabrın ve şükrün karışımıdır hayat. Artı ve eksi akımın bileşkesi gibi ışıklıdır hayat. Her şey zıddıyla vardır; dünyanın zıddı da ahirettir mirim, bilesin!
Benim anlayışım, fazla bir beklenti içinde olan insanların dünyada pek mutlu olamadıkları yönündedir. Kendi görevimizi erteleyip başkalarından bir şey beklemek, hayal kırıklıkları doğurur. İnsan yaratılış gerçeğiyle tanışıp hayata anlam verirse o, yaşlılığında ümitsizlik girdabına girmez, derin denizlerde boğulmaz.
Köyümde tanıdığım, ama şimdi yaşamayan birçok insan bilirim. Bazılarının gelecekle ilgili hayallerini de hatırlıyorum; fakat boş hayallere yatırım yaptıklarından sonuç alamadan dünyayı terk etmişler. Bir abide gibi yaşayıp göçenler de vardır elbet.
Mümince yaşamak demek, maddi ihtirastan, kötü ahlâktan kurtulup hayata tat vermek demektir. Hayata lezzet katan insanlar ne güzel insanlardır.
Hayallerimiz hakikatle bütünleştir, Allah’ım!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci