Hakiki bilgi, dünyada karşılığı olmayan bir değerdir. Bu bilginin ehil ellerde bulunması, ehliyetliler tarafından kullanılması ise büyük bir nimettir. Bunun tam tersi, bilgi, ehil olmayanların eline geçerse zulüm ve istibdat hayat bulur ve insanlık kan ağlar.
Mevlâna, Mesnevi’sinde buna değinerek kısa bir hikâye anlatır:
“Doğan kuşu, padişahtan kaçıp un eleyen ihtiyar bir kadının yanına gitti. O kadıncağız un eleyip çocuklarına ekmek pişirmeye çalışırken o güzel doğanı gördü. Kadıncağız; “Zavallı kuş, ehil olmayanlar; bakmasını bilmeyenler sana iyi bakmamışlar; kanatların fazla büyümüş, tırnakların da uzamış.” diyerek;
Onu tutup ayaklarını bağladı, kanatlarını yoldu, kısalttı, tırnaklarını kesti, yem olarak da önüne saman koydu.
Padişahın günü, doğanı aramakla geçti. Sonunda ihtiyar kadının evinde onu perişan bir halde gördü. Ona dedi:
“Bize vefasızlık ettiğin için bu hale düştün, bu cezayı hak ettin. Padişahın sarayından habersizce kaçarak, kokmuş bir ihtiyar kadının çadırına sığınanın lâyığı budur.”
Doğan kuşu, ehil olmayanın elinde, güya iyi niyetle, kanatlarından oldu, uçamaz duruma geldi; hayattan koptu.
Hayat, hepimize sunulan bir emanettir. Bu emanete hıyanet ederek, yani olması gerektiği gibi onu kullanmayarak, hayatta olan herkese zarar veriyoruz. İhtiyar kadın güya doğanı acıyıp onun fazla büyümüş olan kanatlarını keserek onu hayattan kopardı ve ölüme mahküm etti.
Hayatı yaratan, onu tanzim eden Hayy olan Allah’tır. O’nun yaratıp tanzim ettiği hayatı, kendi kısır bilgimize, sınırlı varlığımıza göre düzenlemeye kalkışmak, -haşa- Allah’a meydan okumakla eş anlamlıdır. Doğan kuşunun yaşam alanı gökyüzü iken, bir ihtiyar kadının elinde kanatları yolunarak hayattan koparıldı. İnsanın yaşam alanı cennet iken, şeytan ve onun gönüllü insan birlikleri tarafından yaradılış gerçeğinden koparılarak, cehenneme sürüklenmektedir. Ve bütün bu olanlar da “bilim” adına yapılmaktadır. Allah’ın mutlak “İlim” sıfatı hiçe sayılarak, kendilerini “firavun” ilan eden çağdaş soytarılar tarafından insanlar madden ve manen sömürülmektedir.
Bir insanın sonsuzluğu çalınarak kurulan dünya, zulüm dünyasıdır. Bu dünyayı kurmaya çalışanlar da zalimlerdir. Zalimlerden merhamet beklemek ise gafletin başıdır. Bu gaflet, bugün yeryüzü Müslümanlarının zihin dünyasını işgal ettiğindendir ki, meydanı boş bulanlar istedikleri gibi at koşturmaktadırlar.
Elbette Müslümanlar, Allah’ın “İlim” sıfatıyla donanmış olmalılar. Bunu yapmazlarsa, şeytan ve onun hempaları tarafından dünyanın geldiği zulüm düzenlerine yalnız kendileri esir olmazlar, bütün insanlığın da acılarının sorumlusu olurlar. Pınarın başı tutulmazsa her gelen suyu bulandırır. Pınarın başı imandır. Evet, Müslümanların bugün yapacak oldukları en büyük ve evrensel eylem, yeni baştan iman etmektir. (Nisa suresi, 136. Ayete bakılabilir.)
Ya Allah’ın koyduğu nizama, sisteme göre iman edeceğiz, ya da –Allah korusun- kanatlarımız yolunarak iki dünya hayatından da kopacağız. Her şeye rağmen ben Müslüman zihinlerden çok ümitliyim.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci