Seni tatmin eden ve sevdiğin bir işin vardır. Her gün yemeğin tabağındadır, sağlığın yerindedir ve sevdiklerinle, ailenle berabersin. İnançlarınla da sonsuzluk yolcusu olduğunu biliyorsun. Daha ne istiyorsun?
Tek başına görkemli malikânelerde yaşasan sana hayat yük olurdu; çünkü insanın varlığı, birlikte yaşamak üzerine kurulmuştur. Sevdiklerinle birlikte yaşamak dünya cennetidir. Uşaklarla malikânelerde yaşamak maharet değildir; onların uşakları varsa senin de dostların vardır ve kıymetli olan da odur. İnsanlarla birlikte yaşamanın kuralları da elbette olmak zorundadır.
Kimseye karşı ön yargılı olmayacaksın; ön yargı, insanın en ışıksız zindanıdır. Ön yargı, karşındakini kendi zihninde hapsetmektir ve onu orada bir zehirli kıymık gibi tutmaktır. Bu durum seni çok rahatsız eder ve bu rahatsızlığını çoğu zaman en yakınlarının üzerine yıkarsın. Gandi’nin şöyle bir sözü vardır: “ Başkalarının kirli ayaklarıyla aklımda dolaşmalarına izin vermem.”
Olumsuz düşüncelere sahip olmayacaksın. Hayata hep olumsuz yönden bakarsan, hayat da sana küser, yüzünü çevirir; güzellikleri göremezsin. Olumsuz düşünce mikrop gibidir, beyine girdi miydi, küçük de olsa, orada çoğalır ve beyni bitirir.
Ön yargısız olursan ve olumsuz düşüncelerini terbiye eder de olumlu düşüncelerle zihnini doldurursan, çevren genişler, dostlar edinirsin. Bu zamanda her şey menfaat üzerine kurulu, dost bulunmaz, deme; her dönemde kendini bilmiş, Dost’a dost olmuş insanlar vardır ve onlar seni bulur ve sana kucak açarlar. Dünya, dostsuz insanları yutan bir mekândır; fakat dostu olanlara da bağrını açar.
Ümitsiz olmamalısın. Eğer herkes halinden memnun olsaydı, dünyada hiçbir gelişme olmazdı. İnsan darda kaldığı zamanları hazine olarak bilmelidir. Darlık zamanı, insanın kendini keşfettiği anlardır. Kendini keşfetmek, kendini tanımak dünyaya geliş sebebimizdir ve bundan daha büyük ve değerli bir hazine yoktur. Kendini tanımayan insanlar, dünyayı ele geçirse bunun adı zulüm olur, fetih olmaz. Ümit, gecenin sabahı gibidir, havanın bulutlu olması seni karamsarlığa itmesin, bulutlar dağılacak ve güneş yüzünü gösterecektir.
Hayat veren Allah, sana hayatı lütuf olarak vermiştir. Sana bir hediye verene teşekkür etmek insanlık görevin; sana seni verene teşekkür etmeyecek misin? Lütuf olarak sana verilen hayatını kayda geçmeyecek misin? Sana seni verene secde etmeyecek misin? Secde, hayatı kayda geçirmektir. Sana seni verene secde etmeyecek kadar kaba ve merhametsiz olabileceğini düşünemiyorum.
Amaçlarını belirlemelisin. İş bulma, ev, araba alma, evlenme, çoluk çocuk sahibi olma… vesaire. Bunların hepsi birer araç, araçla amacı karıştırmamalısın. Amaç, sana seni verene kulluk yapmaktır ve bunun dışındaki tüm kullukları reddetmektir. Amacını belirleyip o doğrultuda hayatı yaşarsan, bütün araçların sana secde ettiğini göreceksin.
İncinme! Sadece incinmiş insanlar başkalarını incitirler. İnsanlar ailelerinde yaşadıklarının, okullarında aldıkları “eğitim”in, okuduklarının, arkadaş çevrelerinin, yaşadıkları coğrafyanın, inançlarının.. şekil almış halidir. Onlar farklı, sen farklısın; çünkü hiçbir insan aynı şekilde hayat sürmüyor. Farklılıklarını bir ortak paydada buluşturabilen toplumlar rahat toplumlardır. Bu ortak paydanın en zirvesi inanç bütünlüğüdür. İnsanları kardeş kılan inançlarıdır. Sana seni verenin, senin dostun olduğunu bilirsen ve O’nun hâkimiyeti altına girersen iki dünyada da mutlu olursun. Haydi Ramazanın mübarek olsun!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci