Umudunuz A partisi ise gün gelir o sönebilir. B partisi ise o da ölebilir. Gayeniz Allah ise O Hayy ve Kayyum’dur. (Ezeli ve ebedi olarak hayattadır, diridir; kendi zatıyla vardır.) İslam, bu inançta olanlara “Müslüman” der. Gerisi bir sürü vehim ve aldanış!
Şu ayet bize ebedi gerçeği haykırmıyor mu?
“ Muhammed (AS) yalnızca bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçti. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geri dönecek misiniz? Kim geri dönerse bilsin ki Allah’a asla bir zarar vermiş olmayacaktır. Allah şükredenleri ödüllendirecektir.” ( Âl-i İmrân Suresi, 144. Ayet)
Müslüman, kimliğini her şart altında belirten insandır. Onun imanı alnından nur gibi parlayıp durur. Dostları candandır, düşmanları da kavidir; çünkü duruşu nettir, yalpalamaz.
İnsanın hayatta birinci önceliği ne ise, kişilik yapısı da ona göre gelişmektedir. Müslüman’ın hayatta birinci önceliği “La ilahe illallah, Muhammedürresulullah”tır, öyle olmalıdır. Öncelikle içerde ve dışarıda bulunan ilahları gönlünden temizliyor ve ardından tertemiz olan kalbine Allah’ı davet ediyor. Devem ederek, Muhammed (AS)’ın da resul olduğuna inanıyor. Bütün hayatını bu “Kelime-i Tevhid” yönlendiriyor. Hayatını buna göre tanzim ediyor, zihni bu doğrultuda çalışıyor. Bu insanlar yükselir ve yücelir.
Hayatta birinci önceliği makam, para, şöhret… olanlar ise alçalıyor, irtifa kaybediyor. “Yükseldik sanıyorlar/ Alçaldıkça tabana.” Bütün bunlar sadece sözle değil, yaşayarak oluyor.
Fani olan herkes veya her şey ölümcüldür, ebedi değildir. “Sonsuza kadar yaşayacak” cümlesi, Müslüman açısından sorunlu bir cümledir; çünkü dünyanın bir sonu vardır. Baki olan sadece Allah’tır.
Bir kalbin gönül olması için, oraya sadece Allah sevgisinin girmesi gerekmektedir; çünkü gönül, Allah sevgisinin girdiği kalbe denir. İnsan sevgi ve buğzunun eseri ve esiridir. ( Buğz, kin değildir, doktorun hastaya bakışı gibi, mikroba düşman olmaktır, hastaya değil.) İnsanları sevgileri ve sevgililerinden tanıyabilirsiniz. Bir kalp, Allah’ın sevdiklerini sevmiyor, sevmediklerini seviyorsa ona asla gönül denmez. Ya da Allah’ın sevdiklerini seviyor, fakat sevmediklerini de seviyorsa, işte burada şirk vardır ve bu şirkin ayak sesi pek duyulmaz.
Örneklendirelim;
Bir bardağın yarısı çamurla dolu iken oraya su koydunuz. Bu su içilmez. Şirk, çamurlu bardaktan bulanık su içmektir ki, sağlığı, yani imanı bozar. Önce çamur temizlenmeli – la – sonra temiz su konmalıdır. –illa-
Öyle bir zaman diliminde yaşıyoruz ki, çamurla su karışmış bulunmaktadır. Camide secde ederken ağlayabilen bir insan, Allah’ın haram veya küfür dediği bir şeye alkış tutabilmekte ve bundan hiç gocunmamaktadır. Akaidini, yani inanç kurallarını bilmeyen bir toplum tökezler. O toplumun amentüsü çalınmışsa veya saklanmışsa veya hayata sokulmamışsa, işte orada kargaşa vardır ve oranın insanları çok hafif meşreplidirler; çünkü inanç kökleri budanmış veya yok edilmiştir. Onlar rüzgârın estiği tarafa eğilmek zorundadırlar. İyi havalarda siz bu insanları tanıyamazsınız. Kötü havalarda hepsinin devrildiğini görürsünüz. Bu durum sürpriz değildir.
Allah bir şeye haram veya helal demişse, ona karşı bir itirazda bulunmak ne anlama gelmektedir? “Bu zamanda bu olmaz ki!”nin anlamı, Allah’ın geleceği bilemeyeceği ve O’nun zamanla kayıtlı olduğu şeklinde yorumlanır ki, bunun adı şirktir, küfürdür. Ve acı olan şudur ki, bu tip birçok insan namaz da kılıyor, Hacca da gitmiş ve her ibadeti elinden geldiğince de yapmaktadır. Ne var ki, bardağın içindeki çamuru, yani kalbindeki şirk pisliğini temizlememiştir ya da böyle bir çamurdan haberdar değildir.
İnsanlarımızın acilen öğrenmeleri gereken bilgi akide, yanı İslam inanç kurallarıdır. Bu yapılmadıkça, yapılan iyi işler paranteze alınarak sıfırla çarpılmakta ve elde bir şey kalmamaktadır.
Allah inancını netleştirmiş olan bir mümin, ölür fakat imanını vermez. Dünyevi hiçbir yıkıntı onu sarsamaz; hatta olanlardan birçok dersler çıkarır ve geleceğe adımını sağlam atar.
Müslüman; hiçbir şart ve kayıt altında kaybı olmayan insandır, vesselam!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci