Pazar günü “Anneler Gününü” kutladık. Bütün annelerin ellerinden öpüyorum. Hayatını kaybedenlere rahmet diliyorum.
Babamı,1997’de,annemi ise 2003 yılında kaybettik. Anlayacağınız, hem yetim, hem öksüzüz. Bu nedenle, daha önceden yazdığım, ekteki yazıyı; anne babasını kaybedenlere armağan ediyorum.
**
Ayrılık kolay mı zannediyorsun annem. Aslan gibi evlatlarını arkadan bırakarak nereye gittin?
Daha babamın gideli beş yıl geçti. Onun yokluğuna alışamadan sen niye gittin annem. Yetimdik, sen gidince hem yetim, hem de öksüz kaldık annem.
Ateş değiliz ki, yanıp kül olalım, yağmur değiliz ki, ıslanıp güneş’te kuruyalım. Kuş değiliz ki, uzak diyara uçup, yanına gidelim. Ayrılık o kadar zor ki annem, kurumuş yaprak gibi daldan dala savurur insanı.
Bak özenle büyüttüğün çocukların büyüdü, iş sahibi oldular. Torunlarından evlenecek yaşa gelenler bile var. Var diyorum, Meryem, Ayşe, Nurten evlendiler bile. Sende haklısın. Bu kadar güzellikleri bırakıp gitmek senin için de çok zor olmuştur Annem. Babamı yalnız bırakmak doğru olmazdı elbette. Hayat arkadaşına koştun, onu bilinmeyen yerlerde yalnız bırakmadın.
***
Bak annem, Yine yeni bir bahara giriyoruz. Ata, yaz hazırlıklarına şimdiden başladı bile. Hande ise, ders çalışmaktan günleri bile karıştırıyor artık. Hukuk öğrencisi olmak kitapları okumak çok zor be annem.. Eskisi gibi huysuz değil, çok duygulu ve güzel bir kız oldu. Beni merak ediyorsan aynıyım. Kendini başkasına adamış birinden ne beklenir ki. Dallarından mutluluk saçıp, içi yanan çınar ağacı gibiyim. Hormonsuz, entrikasız yaşamı çok özledim annem.
Göçmen kuşlar alttan uçarak baharı müjdeliyorlar. Mayıs, yağmurları devam ediyor. Bahçedeki ağaçlar tomurcuklar açtı. Annem, bu ayları, yanı baharı sevmiyorum. Bu aylarda, annesi olanları kıskanıyorum. Sen gideli 13 yıl oldu. Mayıs ayında, bizi bırakıp gitmiştin annem. Her özlediğimde, kimseler görmesin diye, gizli gizli ağlarım annem.
**
Dün gece yine uyuyamadım annem.! Herkesten uzak, kendimle baş başa, Gölbaşı’ndaki yazlık evime gittim. Sabah saat 05.00’de uyuyabildim. Pazar günü, Anneler Günü’ydü. Çünkü sizinle buluşacak,. Kollarına girecek, ellerinizi öpecek gibi oluyorum ve heyecanlanıyorum.
Gerçi siz öyle yılda bir defa kutlanan günlere inanmıyordunuz. Siz, kendinize değil, evlatların için, ömrünüzü tükettin. Sizin için en büyük gün; evlatlarınla buluştuğun, bir arada olduğun gündü.
Nasıl uyuyabilirim ki..Yüreğim öylesine serindi ki ;içim içinme yine sığmadı.Kirpiklerim kapanmadı dün gece bir türlü.Heyecanla yeni doğan güneş’i selamlamayı bekledim. Yıllar sonra ilk kez buluşacaktım. seninle..Hasret dolu yüzlerinizi, boğulu gözlerinizi ilk kez görecektim..Elinizin sıcaklığını hissedecektim annem.
Dudaklarınızda yine tebessüm olacak mıydı, odamda asılı duran resimlerinizdeki gibi? Yine titreyen sesin savrulacak mıydı Rize sokaklarına, çocukluğunun geçtiği Arafıl boyuna. Kaçkarın eteklerinde.
Uyuyamadım işte bir türlü, sabahın ilk ışıklarıydı, dün sabah, ne kadar uzun sürmüştü, bulabildiğim en güzel kıyafetleri giyerek sizin için yola koyuldum. Tıpkı, çocukluğumda bayram sabahları giydiklerim, yastık altında sakladığım en güzel elbiselerim gibi.
Gelişiniz öylesine bir huzurdu ki, geceler boyu hayâlını kurduğum düşlerinden bile daha güzeldi. Uzaktan gördüm seni. Eskisi gibi sanki akşam olmuş,elin dolu bir şekilde eve geliyordun..Adeta herkesi kıskandıracak güzellikteydiniz.Gözleriniz nasıl aydınlıktı öyle.Renga renk giysileriniz, sıcak bakışlarınız ve insanın içini rahatlatan gülüşünüz ne güzeldi.Oysa sizden önce hüzün yağdı düşlerime.Hem öksüz,hem yetim olmanın ezikliği vardı üzerimde.Önce sizi seyrede durdum uzun uzun, içime akıttım doyumsuz hasretinizi.Sizin gözlerinizde yaş vardı,hasret gözlerinizin ardından..
Nereye gideceğimizi konuşmadan yürümeye başlamıştık, Rize’nin sahillerinde. Mutluluk rüzgârları sürüklüyordu bizi, nereye varacağınızı bilmeden. Bazen oturdunuz, bazen yürüdünüz eskisi gibi. Hep torunlarını sordun. Hande’den sonra hep ikinci bir torun olsun istiyordun. Duaların kabul oldu annem. Ata’yı tanımanı çok isterdim. Artık seninde göğüs ağrıların geçmiş, şikâyet etmiyordun
Zamanın durmasını istedim, çünkü siz gidecektiniz. Çocukların yine yalnız kalacaklardı. Sabah başlayan güneş’te batmak üzereydi. Siz gitmeliydiniz bilinmeyen yere. Ne beni götürdünüz, ne de siz benimle kaldınız. Ayrılığın hüznü yansımıştı gözlerimize, o gün bir hayal gibiydi.
Siz giderken tutku sahilimden yaşlı gözleriniz. Siz kayboluncaya dek ardınızdan baktım annem. Gözlerimi alamadım bir türlü, sizi uzaklaştıran sokaklardan. Gelişiniz bir rüya, gidişiniz isyan. Bu rüyadan eşim Meliha” geç kalıyorsunuz” diyerek uyandırdı.. Uyandığımda yine sen yoktun
Annesini babasını kaybedenlere armağan ediyorum.