Millet tanımını yaparken veya milletin sosyal dokusunu incelemeye alırken işin erbabı olmak şarttır. Sosyoloji ve tarih bilgisi sıfır olanlar, milleti tarif ederken elbette meseleyi ırkçılığa taşıyacaklardır. Daha sonra da ortalara çıkıp bu coğrafya da yalnız Türkler yaşamıyor diyerek bölücülüğün daniskasını sergileyerek cehaletlerini ortaya koyacaklar.
Anadolu da hayat süren ve dünyanın birçok bölgesinde varlıklarını sürdüren ortak geçmişleri, ortak ülküleri, ortak inançları olan ve aynı dili konuşan topluluklara Türk diyoruz. Siz bu üst kimlik şemsiyesini bu coğrafyada yok sayarak veya bu şemsiyeyi uydurma teorilerle delerek veya şemsiyenin direklerini tarumar ederek asırlardan beri birlikte yaşamış olan toplulukların ayrışmalarına, bir birlerine ötekileşmelerine ancak katkı sunarsınız. Bir kağıt parçası bile yırtılıp tekrar yapıştırılarak eski halini gelemez. Bugün bu ülkede en üst düzey ağızlar bile millet birlikteliğimizle ilgili maalesef yırtıp yapıştırmayı yol olarak seçerek ilkokul düzeyinde ki bir oyun çocuğu gibi milletin kimyasıyla oynamaya kalkıyorlar.
Her dem Osmanlıyı ağızlarından düşürmek istemeyenler acaba Osmanlı tarihine birazcık bakmayı neden akıl edemezler. Merak ediyoruz ve soruyoruz. Buna engel olan kesimler mi var acaba? Osmanlının devlet anlayışında hiçbir zaman gayrimüslimle, Müslümanlar devlet yapısı içerisinde asla eşit tutulmamışlardır. Her türlü haklara sahip olan gayrimüslimler hiçbir zaman İlmiye, Kalemiye, Seyfiye sınıflarında yer alamamışlardır.
Türk denilince Müslümanlar, Müslüman denilince de Türk akla gelmiştir. Gavur ve Müslümanlar, İngiliz donanmasının boğazlarda demirlemiş olduğu 1856 yılında yayınlanan sözde ıslahat fermanıyla eşitlik kazanmıştır. O günden sonra Gavura gavur demek tıpkı bugünlerde yaşandığı gibi teröriste terörist denmeyecek şeklinde millete dayatılmıştır.
Bahse konu Islahat fermanına imza atan Ali paşa öldüğünde imam efendi helallik istediğinde o cahil cemaatten tek bir kişi bile hakkını helal etmemiştir. Bugün aynı tiyatronun bir benzerini ikinci defa sahneye koyanlara acaba bu millet musalla taşına uzandıklarında haklarını helal edecek midir? Gayri Müslimler o tarihten sonra Meclisi Mebusana girerek devleti içten tahrip etmişler ve Osmanlının sonu bu şekilde gelmiştir.
Cumhuriyetin temelini atan irade kuruluş felsefesinde Islahat fermanı öncesine dönüş yaparak gayrimüslimlere azınlık haklarını vererek gayrı Müslimleri devletin omurgasından uzak tutulmuşlardır. Şimdi gelişen ve son zamanlarda milletin önüne kurtuluş reçetesi olarak sürülen anlayışa göre adeta ortada henüz yayınlanmamış ama uygulamaya konulmuş ikinci bir Islahat fermanının soğuk esintilerini hissediyoruz.
Devletin zirvesini kuşatan danışman kadroları içerisinde ilgililere yanlışlarını söyleyecek tek bir kişi yok gibi bir manzara var ortada. Türkler tarihler boyunca hiçbir zaman bir etnik site durumuna düşmemişler veya her hangi bir etnik siteyle bugün yapılmak istendiği gibi hiçbir zaman eşdeğer sayılmamışlardır. Türklük hiçbir zaman başka bir kültür denizine sığınmış bir ada olmamış, bizzat kendi kültür okyanusunda nice adaları barındırmıştır. Bu tarihi gerçeklerden bihaber olan ve devşirme zihniyetiyle yetişmiş bulunanlar şimdi ülke insanını yirmiye yakın etnik siteye bölerek adeta yırt ve sonrada yapıştır oyununa soyunmuşlardır. Bir zamanlar Yunanlılar bu topraklarda yaşayan insanımızı tam otuz altı parçaya bölen propagandalar yapmışlardı. Bizim yeni yetmeler, tarih şuuru yoksunu olanlar Yunanlılardan biraz daha insaflı davranarak otuz altı parça yerine on altı parçaya meseleyi taşıyarak ayıplarını hafifletmek istemişlerdir.
Bütün bu yanlışlıkların arka planında ilgililerin cehaletleri olduğu kadar danışman kadrolarının kötü niyetleri de söz konusudur. Bir insan her şeyi bilmeyebilir ve danışmanlara ihtiyaç duyar. Danışmanlar iyi niyetli değilseler işte orada kıyametler kopar ve bugünkü fırtınalı günlere maruz kalırsınız.
Tarih bilgisi olmayanın milli şuuru da eksik ve çarpık olur. Haçlı saldırılarını görmezden gelen bir anlayışın başka meseleleri doğru bir şekilde kavrama şansı sıfırdır. Biz buradan bir kere daha haykırıyoruz. Bu coğrafyada tek millet vardır ve onun da adı Türklüktür. Çakıl taşlarını ada olarak görüp söz konusu çakıl taşları üzerinde adacıklar inşa etmeye kalkanlar tarihin en büyük vebalini üstlenmektedirler. Bu vebalı taşıyamayacaklar ve bu şaşkınlığın gölgesinde yok olup gideceklerdir. Onlar gidecekler ama bu millet Türk milleti olarak ebediyete kadar yaşayacaktır. Bundan zerre kadar şüphem yoktur. Hepimizin gideceği en son durak Ali paşalar gibi Musalla taşıdır.
Bugüne kadar binlerce cenazeye katıldım ve hepsine hakkımı helal ettim. Hakkımı helal ettiğin, hoca efendi nasıl bilirsiniz bu mevtayı dediğinde iyi bilirim dediklerim arasında geçmişte şahsıma tetik düşürenlerde oldu, onlara da hakkımı helal ettim. Ancak, bu millete kem gözlerle bakan, Türklüğü bir takım etnik sitelerle aynı seviyede değerlendirip alaya alanlara hakkım varsa hakkımı asla helal etmeyeceğim. Şu gerçeği hiçbir yetkili veya söz sahibi kimse unutmasın. Bu millet musallada yatan bir çok günahkara bile hakkını helal etmede tereddüt etmezken, vatan söz konusu olduğunda paşasına bile hakkını helal etmediği gerçeğini iyi görsünler ve doğru değerlendirsinler.