Sevgili okurlarım, “Taksim Gezi Parkı direnişi” sadece ağaçlara sahip çıkma mücadelesi değildir. Bardağın taşma noktasıdır.”Her yer Taksim” eylemleri başladı.
Halk devamlı baskıya, özgürlüklerin kısıtlanmasına, hukuksuzluğa, inada, baskıya, zulme karşı çıkışıdır. Bundan rahatsız olan hükümet, sosyal medyada da kısıtlamalar getirecek düzenlemeler yapacak.
Göstermelikte olsa faturayı polise kesecek. Olayların sorumlusu polis değil, polise talimat verenler olmalıdır.
Anlı-şanlı medyada yer almadığına bakmayın siz.
Ülke yanarken, dünya basını bu olayları manşetten verirken, bu medya patronlarına ait gazete ve TV’lerde evlilik programlarını yayınlamaya dursunlar. Halktan gerçekleri gizlemeye çalışsınlar. Halk öyle örgütlendi ki şaşarsınız.
Halk sokağa indi, bayraklar asıldı, ışıklar sönmeye başladı, tencere kaşık sesleri yer göğü inletiyor. Araçlar kornaları ile destek veriyor.
Demokratlar, devrimciler, cumhuriyetçiler, sanatçılar, doktorlar, avukatlar ve her kesimden halk el ele, kol kola polisin sergilediği vahşete karşı direndi ve kazandı.
Ankara ‘daki olayları gazeteci kimliğimle izledim.30 yıllık meslek hayatımda böyle öfke görmedim. Sokağa inenler ölümü göze almış, hiçbir siyasi partisi şemsiyesi altına girmemiş genç insanlardı.
Taksim başta olmak üzere Türkiye’deki olaylarda, iktidar yandaşı gazete ve televizyonlar, ayıplanacak bir tavır sergilemişlerdir. Basit terör olaylarını bile naklen verenler, böylesine önemli olayları görmemezlikten geldiler.
Basın özgürlüğü mü dediniz?
Bu anlı şanlı medya patronları, hükümetten büyük ihaleler alan baronlar, Türkiye’de sanki böyle bir olay yokmuş gibi bir sesizliğe bürünmüşlerdir. Basına baskı ve kısıtlamalar,1831 yılından beri bu kadar olmamıştı.
Bu utanç verici durumu halkımız elbet teki değerlendirecek ve bu medyaya gerekli dersi verecektir.”Okumuyorum, izlemiyorum” kampanyasını başladılar bile.
İktidar yanlısı bazı medya temsilcileri bile hükümeti eleştirirken, hemen hemen tüm gazete ve kanalarda magazın programlarına devam edilmesi düşündürücüdür.
Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme ve aydınlatma ve de yönlendirme de yetkili ve aynı zamanda sorumludur.
Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Basın her ne kadar, özellikle ”başkalarının onurunu korumak” amacıyla konmuş bulunan sınırları aşmamak zorunda ise de politik sorunlar ve genel yararı ilgilendiren öteki konulara ilişkin haber ve düşünceleri iletmekle görevlidir. Bu nedenledir ki, hoş görülebilir eleştiri sınırları kamusal kişi sıfatıyla hareket eden politikacılar, politik sahnesinde yer almış kişilerdir ve her söz ve davranışları gazeteciler yanında halk tarafından da dikkatle ve yakından izlenmektedir. Kaldı ki, kamu yetkisini kullanan kamu görevlilerin, bu konumlarından dolayı, yapılacak eleştirilere açık olmalıdırlar. Başka deyişle kamu görevlileri konumları gereği her zaman eleştirilebileceklerini göz önünde tutup yanı, ifade özgürlüğü çerçevesinde, şeref ve haysiyetlerini zedelemeden, kişilik haklarına saldırı teşkil etmeden yapılacak yayınlardan rahatsız olmamalıdırlar.