İnsanın içi kaynıyor, aileler kaynıyor, devletler kaynıyor ve dünya kaynıyor. Dünyayı yöneten insanlar değil mi? İnsanın içi fokurdarken dünya yerinde durabilir mi?
Ölüm, insanın ruh aynasıdır; o geldiğinde, aynada görünen, hayatın bizzat kendisidir. Bazı cesetlerin içinde adeta sıkışan, can çekişen ruh, ölüm anında kendisini görür ve dehşete kapılır! Yaşarken bu cesedin ne kadar güzel yüzü vardı. Bakanlar bir daha bakamıyorlardı. Kendi yüz güzelliğine tapınan bu kişi, ruhunu tanıyamadı ve onu yüzünün kurbanı yaptı.
Her haram, ruhu karartır. Her zulüm, fıtratı çürütür. Her küfür, fıtratı patlatır. İnsan doğasına yakışmayan işler yapanlar, fıtrat bozgunculuğunun baş aktörü olanlar, aslında hepimizin ruhunu karartmaya çalışıyorlar. “Özgürlük” deyip burnundan kıl aldırmayanlar, sergilemiş oldukları eylem ve davranışlarla başkalarının ruhunu sarsanlar, sarsılan ruhun depremine tutulduklarında suçu başkalarına atmaktan çekinmiyorlar.
Âlemleri Yaratan; “Gözünü haramdan sakın.” diyor. Caddede, sokakta, meydanlarda kör mü dolaşacağız? Bir arkadaşım anlattı; “ Eve gidene kadar harama bakmayacağım diye kendi kendime söz verdim. Sağa sola bakmıyor, sürekli yere bakarak yürüyorum. Epeyce yürüdükten sonra, tam yolumun üzerinde bir gazete parçası duruyor. İster istemez gazeteye bakabildim. Aşufte bir kadın resmi yolumu kesmiş!”
Ruhumun zayi olmasına, kararmasına gönlüm rıza göstermiyor. Öldükten sonra sonsuz bir hayatın var olduğuna kesinlikle iman ediyorum ve bu hayatı da ona endeksli olarak yaşamaya çalışıyorum. Ben özgürlüğü, sonsuz hayatta Rabbimin nurunu görmek, cennetinde ağırlanmak olarak anlıyorum. Bütün bunlara göre şu kısacık dünya hayatımı binbir güçlükle tanzim etmeye çalışıyorum. Ve ecelim geldiğinde de ölümle dost olarak karşılaşmak istiyorum; ancak senin “özgürlük” diye orta yere çıkman, benim sonsuzluğumu sarsıyor!
Hangi niyet ve eylem, Allah’a giden bir cadde değilse, o caddede Müslüman’ın işi ne?
İnanmayan insan, ölümden kaçan insandır. Nereye kaçarsın ki, dünya yuvarlak; ne yöne gidersen yine aynı yere geleceksin.
Ölümden kaçanlar, onu hatırlamamak için her çareye baş vururlar: Unutmak için içerler, eğlenceye öylesine dalarlar ki, zihinlerinden adeta ölümün izi silinsin isterler. Para kazanmaya, alıp vermeye aşk derecesinde düşkünler; çünkü paranın bir yüzünde şeytan oturur ve onlara gülümser. Bu tip insanları boş otururken, yani düşünürken, tefekkür ederken asla göremezsin; çünkü bilir, içini karıştırırsa ölüm korkusu aklını kuşatacak ve çıldırma noktasına gelecek.
Ölüm, herkese kendi renginde gelir.
Tüm eylem ve davranışlarımız bir kişilik oluşturur. Ölümün kucağına düşen işte bu kişiliktir. Bir meyve çekirdeğinden kocaman bir ağaç çıkıyor ve yüzlerce meyveye duruyor da, senin eylem ve davranışlarından sonsuzluk âleminde “sen” oluşmayacağını mı düşünüyorsun?
İnsan aynada kendini göremiyor; çünkü ayna paramparça!
Ölüm, kocaman bir hayat aynasıdır ve herkese sunulacaktır. Saçlarını taramak istiyorsan şimdi tara, o an geldiğinde adama tarak vermezler! Rengini beyaza boyamak istiyorsan şimdi boya, o an tüm boyalara el konulacaktır.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci