Hicretimiz nereye, hizmetimiz kimlere?

Yusuf KAMBUR

“Ey Muhammed! Senin hayatına yemin olsun ki, gözlerini şehvet ve ihtirasın kör ettiği bu insanlar, ne yaptıklarını bilmez bir hâlde (şehvet) sarhoşluğuyla (gömüldükleri günah bataklığı) içerisinde debelenip duruyorlar!”(Hicr: 15/72)

Melek yüzlü cinniler; ellerindeki tüm ayartıcı –maddi manevi- imkânlarını seferber ederek Müslümanları “kendi menfaatleri doğrultusunda” şer odaklarına kurban ediyorlar. Tarihin her döneminde “kötülüğü kendilerinden sonraki nesillere miras bırakarak” varlığını sürdürüyorlar.

Irak’tan gelen bir grup hacı adayı Abdullah b. Ömer’e (Hz. Ömer’in oğluna) gelerek “İhramlıyken sinek öldürmenin cinayet/kefaret gerektiren bir davranış” olup olmadığı hakkında soru sorduklarında öfkelenen İbn-i Ömer şu ibretlik cevabı vermiştir:

“Şu Irak (Kerbela) halkına baksanıza!

Hz. Peygamber’in (sav) ‘O ikisi (Hasan ve Hüseyin) benim dünyadan iki reyhanımdır’ buyurduğu Hüseyin’i öldürdüler (bunu cinayet saymadılar da) sinek öldürmenin hükmünü soruyorlar…”

Ders: 1

Müslüman uyanık olmaz “iradesini başkalarının istek ve arzularına teslim ederse” hiç ummadığı yerden hiç beklemediği belalara duçar olur. Birilerinin kötü emellerinin gönüllü taşeronu haline gelir ve sonuçta sahte tanrılara kurban olarak sunulur.

Müslümanlar olarak başımıza çok büyük belalar geliyor. “Üzülüyoruz ama biraz sonra unutuyoruz.” Gaflete düşüp dünya nimetleriyle sarhoş hale gelince aynı musibet balyoz gibi tepemize yeniden iniyor/indiriliyor. 

Evet, Kerbela’da Hz. Hüseyin ve ehli Beyt’ten oluşan yetmiş küsur Müslümana; içlerinde sabiler, bebekler, çocuklar bulunan küçük bir topluluğa “suya ulaşmalarını engellemişlerdi.” Yanlarından akıp giden nehre rağmen çölün ortasında susuzluktan kırılıyordu Hz. Hüseyin ve beraberindekiler.

İlginçtir ki, onlara bu muameleyi reva gören Yezid ordusundaki bir topluluk namaz vakitlerinde geliyor “Hz. Hüseyin’in arkasında vakit namazlarını kılıyordu.” Kimisi Yezid korkusundan kimisi de kendine vadedilen makamlardan olma korkusundan haklı olduğunu bildikleri Hüseyin’e muhalefetten vazgeçemiyordu.

Ders: 2

Eğer dünya hayatının geçici nimetlerini ebedi hayatı kazanma yolunda bir araç olmaktan çıkarıp amaç haline getirirseniz “cihad şuurundan mahrum kalırsınız.” Hakkı söyleyemez, haklının yanında yer alamazsınız. Bugünün Müslüman coğrafyasının “Gazze, Filistin ve doğu Türkistan” konusunda düştüğü zillet bunun en açık göstergesidir.

Bedir savaşı öncesi Kureyş halkı (Mekke müşrikleri) “Kâbe’nin örtüsüne tutunarak yana yakıla dua ediyorlardı.” Ebu Cehil, Allah’ın mabedinin örtüsüne sıkı sıkıya sarılmış, Kâbe’nin Rabbi’ne Onun gönderdiği son Elçi aleyhine dua ediyor. “Yarabbi! İki ordudan hangisi hak yolda ise yarın ona zafer nasip eyle!” Allah’ın peygamberini Allah’a şikâyet etme edepsizliği nasıl bir savrulmanın göstergesidir?

Ders: 3

İnancını yitirmiş adama kitabı tersten okuturlar. Şeytan sırtını sıvazlayıp, nefsini okşayanlar kendilerinden başka Müslüman görmezler. Müslüman olduğunu söyleyip “kahrolsun şeriat!” diye feveran edenler hangi İslam’ın Müslümanı? “Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmaya çalışanlar”(Nisa: 4/150) neye hizmet ediyorlar?

Hz. Peygamber neden hicret etmiştir?

“… Şu bir gerçek ki, onların yalanladığı sen değilsin; bu zalimlerin kökten inkâr ettiği, asıl Allah’ın mesajlarıdır. (Düşmanlıkları sana değil Bana’dır.)”(En’am: 6/33)

Hz. Peygamber (sav) toplumu kasıp kavuran tüm karanlık işleri, ahlaki yozlaşmayı kaldırıp yeryüzünü “esenlik ve güven yurduna” çevirecek güzellikler getirmişti. Kur’an’ın ifadesiyle “cahiliye dönemini saadet asrına” çeviriyordu.

Normal bir insan bakışıyla bakıldığında Mekke müşrikleri dâhil özellikle de kitap ehli olan Yahudi ve Hristiyanlar bu değerlere canı pahasına sahip çıkmalı değil miydi? Neden “Allah’ın nurunu söndürmeye” kalkıştılar?

Ders: 4

Sahip olduğumuz  “İslami değerleri” harcamaya kalkar, küfran-ı nimette bulunursak “modern cahiliye bizi çarkları arasında eritecek, paramparça edecek, direncimizi kıracak ve Efendimizin ifadesiyle çer çöp haline geleceğiz.”

Şimdi bir karar aşamasındayız. Rabbimizin ikram ve ihsanıyla bizi şereflendirdiği o “örnek ümmet, en hayırlı topluluk” olma yönünde mi hicret edeceğiz yoksa “(Allah ve Rasulu’nun) yolundan gerisin geriye mi döneceğiz?”(Ali imran: 3/144)

Kız kardeşim bir sözüm de sana olsun; Hem yarım yamalak da olsa tesettüründen, başörtünden vazgeçemiyor hem de modern hayatın nimetlerinden eksiksiz faydalanmak istiyorsun.  Sor kendine ki “Müslüman bir kadının yapamayacağı hiçbir şey yok mudur? Kırmızı bir çizgisi yok mudur?”

Sahne arkasında saatlerini bu dansı, bu kıvrak oyunu oynayabilmek için heba ettiğin belli. Ama unutma ki, “o kimliğin ve giyiminle ne kadar güzel oynarsan oyna, ne kadar kendini kaybedersen kaybet” yanındakilerin alaycı bakışlarından, kıs kıs gülmelerinden bir adım öteye geçemezsin. Kendini rezil etmekten başka bir işe yaramıyor…

Aşure gününüz mübarek olsun…

SON SÖZ:

“Ey Tramp! Gazze’de yaşattığın o korkunun zerresini (ölüm korkusunu) yüreğinde hissettin mi merak ediyorum…”