Huysuz atın sırtında sofra kurulmaz

D. Ali TAŞÇI

Maddenin / varlığın işleyiş düzeni ile ibadetler arasında müthiş bir ahenk / uyum vardır. Bu ahenge uyulduğunda hayat orkestrasının akordu bozulmaz; uyulmadığında ise her ses kulağı tırmalar, hayatın adı gürültü /karmaşa / kaos olur;  maddi ve manevi dünyayı esir alır.

            İki dünya mutluluğu, madde ile manayı uyum içinde yaşamanın adı olsa gerek.

            Bilebildiğimiz, görebildiğimiz kadarıyla evreni bir düşünelim:

            Güneş, ay, dünya, yıldızlar, galaksiler, gezegenler ve bilemediğimiz daha neler!..

            Kâinat / evren orkestrası muhteşem kurulmuş; farklı hacimlerde olmalarına rağmen hiçbir gök cismi birbirinin önünü kesmiyor, hepsi kendi yörüngesinde, ona çizilen kader doğrultusunda hareket ediyor. Yaratıcının emrine uyduklarından aralarında kavga, niza çıkmıyor. Evren müthiş bir barış içerisinde yaratıcısına ibadet ediyor. Evren, Allah’a secde halinde olduğu için kaos / karmaşa üretmiyor. İşte bunun adı hayattır. HAYY olana teslim olmadan hayattan ebediyet şifresini istemek cehaletin en büyüğüdür.

            İnsan, yaratılış gerçeğini tanır ve bu doğrultuda hareket ettiğinde kaos üretmez. Varlık barış içinde yüzerken, insan, iman ve ibadetten uzaklaşarak hareket ederse başlı başına problem üretir. Yaşadığı, içinde bulunduğu evren barışı solumakta, insan ise yaratılış gerçeğini tanıyamamanın getirdiği savaşı yaşamaktadır. Huysuz atın sırtında sofra kurulmaz. İnsan, iman ve ibadetlerden uzak yaşamakla kendisi huysuz at konumuna düşer. Bu “huysuz at” dünyada barış içinde duramaz, onun yaşam gıdası bizzat savaş olur. Uzun yıllar maddi ve manevi açlığımız, sofrayı yanlış yere kurmamızdan kaynaklanıyor.

            Bu durum sadece zahiri / görünür olaylar için değildir; insanın iç dünyası için de çok önemlidir. Gerçek manada ibadetten uzak yaşayan biri, evrenle çelişmektedir. Evrendeki gelişmeleri okuyamaz, olup bitenlerden haberdar olamaz. Kendi iç dünyası korumasız olur ve hayat bunun için “tedirgin” seyreder. İbadetle ruhunu tatmin edemediği, evrenle barışamadığı için başka tatmin yolları arar. Bunun en kolay yolu içkidir; içinde yanan fıtrat ateşini söndürmek için ona göre bir çaredir. Bu da kesmeyince sapkınlıklar baş gösterir; çıldırır veya intihar eder. Her sapkınlık, secdesiz başın bilinçsiz liderliğidir. (Burada “birçok secdeliler gördük ki..” diye devam eden cümleler sıralanmasın. Biz gerçek manada secdeden, ibadetten söz ediyoruz.)

            Evren, Rabbin terbiyesinden geçtiği için uyumludur. Oysa terbiye yolu insanın bizzat kendi iradesine bırakılmıştır. Fakat insan da başıboş bırakılmamıştır; ona nasıl terbiye olacağının yolu, yordamı Peygamber vasıtasıyla gönderilen Kitap’ta bildirilmiştir. Peygamberi dinler, Kitap’a uyarsa Rabbani terbiyeye ulaşır ve evrenle uyum içersinde iki dünyasını da cennete çevirir. Uymazsa kendi yaktığı ateşin içinde yanar.

            Trafikte akıp giden araçların yönünde değil de aksi istikamette yola çıkılırsa, hem trafik karmaşası doğar, hem de bunu yapan şoförün canına mal olur.

            Hayat aynen bunun gibidir; Kur’an, dosdoğru bir yoldan, insanı, gidecek olduğu menzile sağ salim ulaştıran bir Kitap’tır. Peygamber, bu Kitap’ı insanlara hediye eden Rabbin temsilcisidir.

            Bu Kitap’a, bu Peygambere “hayır” diyenler, dünyayı kaosa sürükleyen zalimlerdir. Bunlar hangi okullarda okumuş olurlarsa olsunlar cehaletin en büyük temsilcileridir. İnsanlığın sonsuzluğunu çalanlar en büyük hırsız şebekesinin mensuplarıdır.

            Asla bu tip insanlardan ve onların oluşturduğu birlikteliklerden korkmuyoruz; Gazze bunun en bariz örneğidir.

            Tanzimat’tan sonra orta yere saçılan fitne, içimizi kavurup duruyordu. Emanetler elimizden çıkmıştı. Seküler kimlikle oluşan kitleler devletin içine nüfuz etmişti. Bu durum bizi evrenden koparmış, boşluğa düşmüştük. Bir destekten mahrumduk.

            Şimdilerde uzayda bir destek arayışındayız, en azından bu anlayış devletin başlarında oluşmaya başladı. Uzayda bu desteği bulursak dünyayı sarsabiliriz; sağlam fikirden daha güçlü hiçbir silah yoktur, çünkü.

            Kendileriyle dost olamayanların, evrenle ve insanlıkla dost olabilmeleri de mümkün değildir.

NOT: Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. Birileri sona yaklaşırken, bizler başa, yani varoluşumuzun yoluna girdik. Bundan sonra belki /en iyisini Allah bilir/ olaylar daha hızlanacak, ama emanet yerini bulacak ve insanlar fıtratlarıyla tanışacaklardır.

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci