Ekmeği çok severim; çünkü o, benim için kendini ateşe attı. Buğday unu bencil davranıp
kendisini ateşe vermeseydi, ekmek olamaz ve yeryüzünde herkesin sevgilisi konumuna gelemezdi. Buğday ununun insanlık adına canından vazgeçmesi, ona hem yeni bir can kattı, ekmek oldu, hem de onu dünya durdukça aziz kıldı.
Pekiyi, bugüne kadar hangi bencil duygumuzu ateşe atabildik? Kötü duyguları yakmadıkça, insanlığımız ortaya nasıl çıksın? Ateşe girmeyen nefis, ruh ekmeğini kızartamaz. Her davranış buğday gibidir; iman, buğdayı un haline getirir; aşk onu yakar yandırır ve ekmeğe çevirir. Aşkın fırınında yanmayandan ekmek olur mu? Basit mazeretlere sığınmak insanın asaletine yakışır mı? Başkalarının yapıp yapmamaları seni ilgilendirmez.
Hz. Mevlana : “Köpek ısırdı beni, ben onu ısıramazdım; ben insandım, dudağımı ısırdım.” diyor. Sen sokakta gezerken dudağı kanayanlara yaklaş, onlarda göreceksin insanlık ışığını. Onlardır her sabah dünyayı yaşanır kılan.
Her gün onlarca, yüzlerce insanla karşılaşıyor, konuşuyor, alışveriş yapıyoruz. Dikkat ettiniz mi, dudağı kanamayan veya nefsini ruh fırınında kızartamamış insanların bütün hikâyeleri, kendi nefislerini pazarlamak üzerinedir. Kimisi kokuşmuş buğday gibidir, kimisinin ağzında hâlâ köpek tüyleri bulunmaktadır. İnsanlığa, sudan daha çok susamış değil miyiz? Manevi açlığımızı doyuramıyoruz.
Dost kimdir? Hiç düşünmeden, senin için canını verebilen, ateşe atabilendir. Cennet, dostların kaynaştığı yurt, cehennem ise, kin ve nefretle yoğrulanların nefes alamadıkları mekân. Dünya, üzerine dost ayağı basmazsa cehenneme dönüşür ve yaşanmaz olur. Dostların kaynaşmadığı mekânlarda hırıltıya “bilim” diyorlar, cinsellik kuyularına ise “aşk!” Hıhh!
Avrupa’da, özellikle genç kuşaklar arasındaki intiharların çokluğu, trafik kazalarını çoktan geçmiş bulunmaktadır. Maddi her türlü ihtiyacı karşılanmış, dünyaları adeta cennete dönüştürülmüş bu gençleri hayattan soğutan, onları koşar adım ölüme sürükleyen sebep nedir?
Fıtrat buğdayını, ruh fırınında ekmek yapamamış insanların açlık çığlığıdır, bunalım ve intihar!
Hangi varlık, kendisine gösterilen sevgi karşısında erimemiştir? Bir zamanlar, bir yaylada üzerime gelen çoban köpeklerinden canhıraş kaçarken, bir başkası, gülümseyerek ve sevgiyle yaklaşarak köpekleri adeta kendisine esir etmişti. Sevginin açamadığı kapı mı vardır?
Gençlik, sevgiden mahrum kalmıştır. Oysa fıtrata giden yolda tek rehber sevgidir. Bu nedenle gençler rehbersiz yürümektedir, hayat yolunda. Bu durumda da içlerinde esen cinsellik fırtınalarında boğulmaktadırlar. İntihar, bu fırtınalara karşı direnemeyenlerin bir an evvel kendilerini dalgaların kucağına bırakmalarıdır, diyebiliriz.
Gençliğin içindeki ruh ekmeğini kim kızartacak? Bugünkü eğitim mi? Akşam, İnternet kuyularında nefsini patlatırcasına şişirip, ertesi gün okula cinsellik sarhoşu olarak gelen gençleri, karma sınıflarda “eğitim”e tabi tutan bu sistem mi? Bu sistem “fıtrat” kavramını duymamış ki, eğitimi gerçekleştirebilsin. Okullarda, ruhu önceleyen modeller geliştirmedikçe ve Batı örnek alındıkça, eğitimde ibrenin hep eksiyi göstereceğini bilelim. Ülkemizde elbette güzel şeyler de yapılmıyor değil. Fıtrat fırınlarını kurma çabalarını da göz ardı etmemek gerek.
İnsanlık adına kendisini ateşe atabilecek olanlar yok mudur? Bütün peygamberler işte böyle idi. Kendilerini, insanlık adına ateşe atarak “sevgi medeniyeti” ni kurdular. Dünyayı ayakta tutan, sevgi medeniyetinin soluğudur.
Ne kadar yalnızız? Dost Allah olmayınca, sahte dostlukların amansız ellerinde can çekişiyoruz. Huzur denilen o gizemli sevgili Kafdağı’nın ardına kaçmış. “Huzur”un “HU”sunu kaybedince geriye yalnızca “zur” kalmış. Bugünkü uygarlık, işte bu “zur”un anlamsız sesidir. Bu sesten kimse bir şey anlamadığı için ortalıkta bir anarşi, kaos ve intihar vardır.
Fransız yazarı Andre Gide : “Vatan birkaç dosttan ibarettir.” derken pek haksız sayılmaz. Dostlardır vatanı yaşanır kılan. Vatan, ruhunu kalıba dökebildiğin yerdir. Ekmek, unun kalıba dökülmüş şeklidir. Ruhunu kalıba dökebilene de insan derler. Vatanı ancak insanlar kurar. Kendi ceset yurdunda gönül vatanı kuramayanların bir vatan kurabileceklerini ve insanlığa huzur sunabileceğini beklemek boşuna bir bekleyiştir.