İKİ BAYRAM ARASI

Yusuf KAMBUR

 

“Kendi nefsine zulmetmiş (kendi kendine en büyük kötülüğü yapmış) olan adam bir gün bağına/bahçesine girdi ve

Mülküm olan bu bağın/bahçenin ebedi olarak kuruyup yok olacağını zannetmiyorum.

Hoş, ben kıyametin kopacağına da ihtimal vermiyorum. (Ama iddia ettikleri gibi yeniden dirilerek) Rabbime döndürülsem bile andolsun orda bundan daha iyisini bulacağımdan eminim” dedi. (Kehf: 18/35-36)

(Dünyada sahip olduğum şu zenginlik, Allah katında ne kadar seçkin ve değerli bir kul olduğumu göstermiyor mu?)

Arkadaşının tüm uyarı ve ikazına rağmen Rabbine karşı nankörleşen bir adamın ibretlik hikâyesidir bu. İtikadı açıdan hastalıklı bir durumda olan kişinin “hayata ve ahirete” bakışı… Onun için denir ki, “imandaki sapma hayatın tümünde savrulmalara sebep olur.”

Tedavi edilmez ise ebedi pişmanlığa…

Sahip olduğum şu sağlıklı ve albenili hayatım,

Sahip olduğum şu cazibe, güzellik,

Sahip olduğum servet ve şöhret,

Sahip olduğum maddi imkânlar,

Sahip olduğum dünyevi tüm nimetler,

“Hak ettiğim ve buna layık olduğum için bana verilmiştir.

Çünkü ben Allah katında değerli biriyim…”

Bu yetmez! Eğer ahiret diye bir şey varsa, yeniden dirilmek diye bir durum varsa hiç merak etmeyin! Orada buradakinden daha büyük nimetlerle karşılaşacağımdan eminim…

“Adamın içine şeytan kaçmış” derler ya aynen öyle.

Nazarga-hı İlahi olan yüreğine sanki şeytan hükmediyor.

“Kim Rahman’ın uyarı dolu mesajlarına kusurlu bir gözle bakarsa/ilgisiz ve duyarsız kalırsa, kendisini gölge gibi takip eden bir şeytanı ona musallat ederiz de (o artık onun bir uydusu haline gelir.)”(Zuhruf: 43/36)

Nefs-i emare ve şeytan aleyhillane kendini “yüce” gören nicelerini “cüce” yapmıştır. Kendini değerli/vazgeçilmez görenleri paspas bezine çevirmiş ve cüce/ küçülmüş/ değersiz/işe yaramaz hale getirmiştir.

Mübarek Ramazan ayında “Allah’ın bildiğini kuldan mı saklayacağım” deyip sözüm ona dürüstlük pozlarıyla sokak ortasında yiyip içerek Allah’a meydan okuyanlar bunun şeytanın ayartması olduğunu düşünmezler mi?

Kime çalışıyorsun? Şeytana…

Hayatın cazibesine kapılarak, dünyevi istek ve arzuları kabararak, –başörtüsü hangi işler yapmalarına engel oluyorsa- başlarını açanlar, İslâm davasına ihanetle karşı karşıya olduklarını düşünmezler mi?

Ve bilmezler mi ki, şeytana verilen bir taviz beraberinde daha nice tavizleri getirecek ve sonunda hiç hesaba katmadıkları bir duruma savrulacaklardır.

Beraber rahat gezelim diye “resmi nikâh” kıymadan, güya dini hassasiyetlerini öne sürerek “dini nikâh” kıydırmak için hoca hoca gezenlere ne demeli! Nikâhları kıyılmayınca “hocam şeriata karşı geliyorsun!” pozlarına…

Kasasındaki meyve ve sebzeyi çürütüp çöpe atmayı fiyat düşürüp üç beş garibanın sofrasına bir nebzecik olsun katkı sağlamaya tercih eden “güvenilir tacirlere(!)” bu fısıltıyı kim yapıyor dersiniz?

Kurtarmıyor hocam! Çöpe atınca kurtarıyor mu?

Evet, imtihan devam ediyor. Bayram öncesi, bayram sonrası ve iki bayram arası imtihan devam ediyor.

Her imtihan, “varlığını iddia ettiği imanı ispat ya da yalanlama” anlamında belirleyici bir rol üstleniyor.

Laf ile peynir gemisi yürütmeye çalışmak kendini heba etmek demektir.

“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz,

Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.”   (Ziya Paşa)

İmtihan 7/24 devam ediyor…

İki bayram arasında… Bayram öncesi ve sonrasında…

“O gün öyle yüzler vardır ki, ışıl ışıl apaydınlıktır.

Yüzleri güleç ve sevinçlidir...

Ve o gün nice yüzler de vardır ki, keder ve pişmanlıktan toza toprağa bulanmış.

Karardıkça kararmıştır.”(Abese: 80/38-41)

Burada kötülük ekenler orada pişmanlık biçerler.

Rabbim Hakkı hak bilip tabi olmayı, batılı batıl bilip yüz çevirmeyi nasip eylesin…