Lütfen kötü niyetli bir eleştirel yazı olarak bakmasınlar. Bir dost olarak bazı serzenişlerimi ve hatalı bulduğum bazı yönlerini söylemek istiyorum.
İmam arkadaşlarımdan söz ediyorum. Sadece imam değil elbet, kürsüye çıkıp halka hitap eden tüm din görevlileriyle dertleşmek istiyorum, kısaca.
Halka hitap ederken dikkat edilmesi gereken hususlara dikkat edilmemişse, faydadan çok zarar doğurur bu tip konuşmalar. Hangi camide kimi dinledimse, cemaatin bu konuşmalardan uyuduğunu gördüm. Camiden çıkarken, “Ben bu konuşmadan, bu vaazdan ne anladım, aklımda kalan şey nedir?” diye kendime sorduğumda, zihnimde hiçbir şey canlanmadı. Başkalarına da sordum, aynı tarzda bir cevap aldım.
Arapça iki terim vardır, “fesahat ve belagat.”
Fesahat: Anlaşılır bir dille konuşmak demektir, en kısa tanımıyla.
Belagat ise: Muktezai hale göre, yani ortama göre konuşmanın adıdır.
Modern eğitimde bir metot vardır; “Somuttan soyuta ilkesi.” Yani müşahhastan mücerrede…
Ülkemizdeki insanların ortalama eğitim ve anlayış seviyesi genellikle dört- beşinci sınıf seviyesindedir. Mücerret / soyut düşünce dördüncü, beşinci sınıftan sonra başlar.
Cami cemaatinin anlayış seviyesi de genellikle bu durumlardadır. Siz ayet de okusanız, hadis de okusanız, bu okuduklarınızı yaşanan hadiselerle ilintilendirmedikçe cemaatin uykusunun gelmesi kaçınılmazdır. Anadilimiz Türkçedir; ağırlıklı olarak Arapça- Farsça kelimelerle konuşmalarınızı süslerseniz (üstelik ezber), bunun semeresini alamazsınız.
Siz de farkındasınız; bir hikâye, bir kıssa, bir anekdot anlattığınız zaman cemaatin kafası dikleniyor! Bu tarz konuşan hocalar isimlerini duyuruyorlar. Hayattan sahneler sunan hocaları dinlemek zorundadırlar çünkü.
Gazali’nin konu ile ilgili çok güzel bir sözü, tespiti vardır, der ki: “Allah, en vurucu ayetlerini kıssalardan sonra söyler.”
Yusuf Kıssası anlatılır da bunu dinlemeyecek kulak olabilir mi? Kıssadan sonra verilecek olan mesaj da yerine ulaşır. Diziler niçin çok izleniyor, biraz düşünmek gerek.
Bir öğretmen sınıfa girer girmez hemen derse başlıyorsa, o dersin içeriğinin çocuklara ulaşması pek mümkün değildir. Öğretmen derse başlamadan önce ya bir kısa hikâye, ya bir olay, yaşanmışlık, yahut bir şiir veya fıkrayla dersine başlarsa, o öğretmen hem dersinde başarılıdır, hem de sevilen bir öğretmendir.
İnsanlara akıllarınca konuşulacağını Peygamberimiz (AS) söylemektedir. Mevlâna da Mesnevi’sinde; “Sen ne kadar çok konuşursan konuş, konuştukların, karşı tarafın anladığı kadardır.” der.
Diyanetin, yeni atanan imamlarla ilgili olarak, ihtisas merkezlerinde sekiz ay kurs gördükten sonra atanacakları haberini duydum, memnun oldum. Bu kurslara mutlaka hitabet dersleri de koymak gerektiğini düşünüyorum.
Eskilerden vaazlarıyla meşhur olmuş vaizlerin niçin çok dinleyici cemaate sahip olduklarını düşünmenizi ve arkadaşlarınız arasında bunları tartışmanızı öneririm.
Kısaca ve dostça duygu ve düşüncelerimi aktarmaya çalıştım. Fakat bütün bunları yapabilmek için çok iyi bir okuyucu olmak gerektiğini de not edeyim. Rabbim yardımcınız olsun!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com.tr) Twitter:@DAliTasci