Millet ve ülke olarak ciddi manada sıkıntılı günlerden geçiyoruz. Son günlerde gündeme oturan yolsuzluk olayları ve bu sebeple ortaya çıkan durumlar göründüğünün çok ötelerinde farklı boyutları olan hususlardır. İktidar erkini ellerinde bulunduranlara göre olup bitenler milli iradeyi hedef alan şeytanca tuzaklardır, kimilerine göre de ülke soyulmuş ve iktidar boğazına kadar yolsuzluklara batmış şeklindedir. Elbette taraflardan birisi haklıdır ve kimin haklı olduğu er geç ortaya çıkacaktır. Bu noktada hakemlik pozisyonun da olanların duruşu çok önemlidir. Eğer hakem özgürce ve hukuk içerisinde hareket etme tasarrufuna sahip olamaz ise durum çok daha vahimdir demektir.
Devletin polisi bir operasyon yapmış ve operasyon sonrasın da iktidar yanlısı veya yakını bir takım kimselerin yolsuzluk yaptıkları gerekçesiyle sorguya alınıp tutuklanmışlardır. Suç her ne kadar kişiye münhasır bir durum olsa da, söz konusu operasyonun hedefi olan kimselerin çok üst düzey siyasetçilerin çocukları veya yakınları olmaları ister istemez iktidarı da suçlu pozisyonuna taşıyabilecek ehemmiyettedir. İlk defa bir bebek katılının dillendirdiği “paralel devlet kavramı” bu meselede başkaları tarafından da dillendirilir oldu ve özellikle iktidar sözcülerince de sığınılan bir kavram haline geldi. Sayın Başbakanın ifadesiyle bu işin arkasında Amerika ve İsrail gibi ülkeler olduğu gibi bu ülkelerin tetikçisi de Fethullah Gülen cemaatidir. Cemaate göre de iktidar günahkârdır ve ortaya çıkan durumların hepsi doğrudur ve suçlu olanlar mutlaka hesap vermelidir şeklindedir. Kılıçlar öylesine çekilmiş ki, her iki tarafta tekbir getirerek birbirlerine ölüm kusma noktasına gelmişlerdir. Biz elbette birbirinizi yiyin, ne halınız varsa görün diyecek kadar muhalefet hırsıyla hareket edemeyiz. Biz bu ülke de halen hukuk denilen bir müessesenin olduğuna ve gerçeklerin ortaya çıkacağına olan inancımızı korurken kaygı ve şüphe duymuyor da değiliz. Operasyonu yapan Polis teşkilatının omurgasının kırılması, soruşturmayı yapan savcılarımızın hedef tahtasına oturtulmuş olması kafamızda ki soru işaretlerini arttırmakla kalmadığı gibi despotizme doğru bir gidişin olduğuna dair da kaygı duymamıza sebep olmaktadır.
Meselenin çapı, bu düelloyu kimin kazanacağıyla sınırlı değildir. Meselenin en nazik noktası söz konusu taraflara taraf olan inanan çevrelerin yaşadıkları şok ve cepheleşmelere taşınmış bulunmasıdır. Her iki kesim de sözde inanan insanımızı temsil etmektedir. Bu bağlamda insanımız şimdi düşünmektedir. İnanan insanlar kardeş olduklarına göre bu kavga neyin de nesidir. Yoksa bunlar aynı dinde inanmayan veya farklı dinlere mensup çevreler midir ki, şimdi birbirlerini yok etmekle meşgullerdir. Bu sorular inanan insanları şoka okmuş, en önemli ortak paydamız olan dinimiz veya inanan toplumumuz adeta ortadan iki parçaya bölünmüş durumdadır. Böylesi bir maraz bölücü terörden bile tehlikeli bir marazdır. Hukuk devletlerin de hırsız yakalayan kolluk kuvvetleri hırsızlar tarafından hesaba çekilemez. Savcılarımızın tasarruf alanlarına müdahale söz konusu olursa o zaman da hukuk devletinin en ufak bir kırıntısı bile kalmaz. Söz konusu soruşturmayı yürüten sayın savcı bu ülke tarihinin en büyük soruşturmasına imza atmış, birçok üst düzey insanın içeri tıkılmasına onay vermiş bir savcıdır. Şimdi bu savcıyı çete reisi olmakla suçlamak hiçbir aklıselim insanın kabullenebileceği bir durum değildir. Bu savcılar Türk ordunsun başkomutanını terör örgütü mensubu olarak içeri tıkmış bir savcıdır. Şimdi adamın görev sırası bir takım siyasilerin çocuklarına gelince sayın savcıyı tu kak etmek hangi sağlıklı bir ruhun tezahürü olabilir.
Milletçe çok tehlikeli ve sancılı bir sürece girmiş bulunuyoruz. Bu süreçte en büyük tehlike inanan insanların cepheleşmesidir. Bu işin önüne geçmesi gereken iktidarın meselenin bir tarafı olması yangını daha da büyütmektedir. İslam in hamisi olan bir millete ve ülkeye düşmanların bile yapamayacakları bir kötülüğü sözde inanan çevrelerin yapması çok enteresan bir durum olduğu kadar milyonlarca soruyu da beraberin de getirmektedir. Siyonizm den yakınanların Siyonizm in bile yapamayacağı tahribatı yapmaları akla başka soru ve şüpheleri de getirmektedir. Yoksa gerçek Siyonizm oyunu bu oyun mu diye merak edenler az değildir. Bu savaş bitse de bu noktadan sonra bu ateşi ve fitneyi söndürmek belki de asırlara taşacak ve belki de bu olaylar gerçek fitnenin doğru adresinin net bir şekilde ortaya çıkmasına ve inanan insanımızın düştüğü kapandan kurtulmasına da vesile olabilecektir. Allah hayrımıza olanı tecelli etsin dua ve niyazlarımızla her iki taraftaki kardeşlerimize de halis bir kalple geçmiş olsun diyoruz.