“Allah melekleri yarattı, onlara akıl verdi; hayvanları yarattı, onlara şehvet verdi; insanları yarattı, onlara hem akıl verdi, hem şehvet verdi. Kimin aklı şehvetinden üstün olursa, meleklerden daha yücedir; kimin şehveti aklından üstünse, o, hayvanlardan da aşağıdır!” (Hadis-i Şerif)
Mevlâna, bu hadisi değerlendirirken şöyle der:
“ İnsanlar; yarı yaratılışları bakımından melektirler, yarı yaratılışları bakımından da eşektirler! İnsan; yaratılışı gereği, eşek olan yarısı ile aşağılıklara, belden aşağı duygulara meyleder. Melek olan öbür yarısı ile başı göklere yönelir, yücelikler arar, akla uygun şeylere kendini verir. Meleklik vasfını, meleklik huyunu kaybetmiş kişi, insan şeklinde eşektir.
Meleklik huyunu kaybederek hayvanlaşan insan, bütün hayatı boyunca hayvanlardan daha fazla can çekişir, didinir durur. Çünkü o, hayvanların bile yapamayacağı akıl almaz ince işler, kötülükler etmiştir. İnsan şeklindeki bu hayvanın yaptığı hileleri, şeytanlığı, kötülükleri diğer hayvanlar yapamaz.
Altın işlemeli kumaşlar dokur, denizlere dalar, dibinden inciler çıkarır. Geometri bilgisinin, astronominin, hekimlik ilminin, felsefenin en inceliklerini bilirler. Bilirler, ama bunlar hep bu dünyaya ait bilgilerdir. Bunlar, insana yedinci kat göğün üstüne çıkacak yolu göstermezler.
Aslında bütün bu bilgiler, ahır yapma bilgileridir! Bu bilgilerle, ahırda öküzün, devenin rahat yaşaması sağlanır! Allah yolunu ve o yolun varılacak menzillerinin bilgisini bu ahır yapanlar bilmezler! Allah yolunun bilgilerini ancak, gönül ehli olan arifler bilir.” (Mesnevi)
Allah da Kur’an’ı Kerim’de bu tip insanlar için şöyle buyurur:
“… Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar (aşağıdırlar…) (A’raf, 179)
Biraz uzunca alıntı yaptığımın farkındayım. İnsan gerçeğini en iyi bilen Allah’tır ve O’nun Peygamberidir.
Kimseyi şahsi olarak aşağılamadan, insan gerçeği budur. Şekil olarak insana benzeyen, fakat zihniyet itibarıyla hayvandan aşağı insanlarla iç içe yaşamak durumunda ve zorundayız. İrfan ehli olanlar bilirler, çevrelerindekileri tanırlar ve onlar için pek sürpriz de olmaz. İrfan ehli olmayanlar ise sürekli sürprizlerle karşılaşmanın getirdiği yorgunluğu yaşarlar. Mevlâna’nın deyimiyle, “hayvan ahırı” yapmakla meşgul olanları “sanatkâr, bilim adamı” kabul etmek, insanları ve insan kılıklı olanları tanımamak anlamına gelir. Allah aşkına söyler misiniz; Allah yolunu ve bu yolun varılacak menzilini, ahiret hayatını bilmeyen neyi biliyordur?
Kemal Tahir’in bir anısı aklıma geldi. Kemal Tahir hapishanede iken, bir hapishane arkadaşı sabaha karşı idam edilecek. Tahir’e, gardiyanlar, idamlık suçluya biraz nasihat etmesini söylerler. Kemal Tahir: “Ben, biraz sonra idam edilecek olan bir adama ne söyleyebilirim ki! Benim bütün bilgilerim dünyaya dönük, ben öte dünyayla ilgili hiçbir şey bilmiyorum ki!” demekten kendini alamaz.
Bana sonsuz hayatımdan izler taşımayan her cümle, davranış kurşundan daha öldürücü gelir. Başımızı, iki avucumuzun arasına alıp düşünmek zorundayız. Niçin geldik ve nereye gidiyoruz? Dünya, kutsandıkça ilahlığa bürünüyor; oysa Müslümanın tek ilahı var: Allah! Ormanlar yanarken cehennemi de hatırlayalım. Bir musibetin belki de bin nasihatten yeğ olduğu anlaşılır.
“Yakında milletler, yemek yiyenlerin (başkalarını) çanaklarına (sofralarına) davet ettikleri gibi, size karşı (savaşmak için) birbirlerini davet edecekler.
Birisi: “ Bu o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak?” dedi.
Resûlulllah (AS): “Hayır, aksine siz o gün kalabalık, fakat selin önündeki çerçöp gibi zayıf olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak, sizin gönlünüze de VEHN atacak.”
Bir adam: “Vehn nedir ya Resûlallah?”
Resûlallah (AS): “ Vehn, dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kötü görmektir.” buyurur. (Ebu Davud)
“Allah, “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” diye sorar.
“Bir gün veya günün bir bölümü kadar kaldık, işte, saymakla görevli olanlara sor.” derler.”
“Allah buyururu: “ Pek kısa bir süre kaldınız, keşke bunu (dünyada iken) bilmiş olsaydınız.” (Mü’minün, 112, 113,114)