Hayatın biricik gerçeği var:
Ölüm!
Ölüm, sıfır rakamı gibidir; parantez içindeki sayıları sıfırla çarptığınız zaman, sonuç sıfır olur. Ne hayalleriniz, ne işleriniz, planlarınız vardır hayatta, ama ölüm gelince hepsi bitiyor. Böyle olmasına rağmen ondan kaçıyoruz. Aslında ondan kaçarken de ona doğru gittiğimizin farkında olarak!
* * *
"Gök ve yer onların üzerine ağlamadı." (Duhan Suresi:29 )
Tirmizi, Hazreti Enes'ten rivayet ediyor. Peygamber (AS) şöyle buyurdu:
"Her kişi için gökte iki kapı vardır. Birinden amel yükselir, öbüründen rızık iner. Mümin kişi ölünce her ikisi de onun için ağlar."
* * *
İbn–i Abbas'tan rivayette şu da vardır:
"Yerdeki namazgâhı( namaz kıldığı yerler) ve zikirgâhı da onu kaybedince, onun için ağlar. Firavun kavmi ise, onlar için yerde hayırlı bir şey olmayınca ve gökteki kapılara hayırlar yükselmeyince, gök ve yer onlar için ağlamamıştır."
* * *
Muhammed bin Ka'b'dan başka bir rivayet de şöyledir:
"Yer, bazılarını sevdiği için ağlar, bazılarına da kızdığı için ağlar. Yer, üzerinde kullukta bulunan kişi için ağlar, isyanda bulunan kişinin de varlığından dolayı ağlar."
* * *
Ata'dan bir başka rivayet de şöyledir:
"Semanın ( gök ) ağlaması, etraflarının kırmızılaşmasıdır."
* * *
Kul eğer mümin ise, öldüğü vakit, sadece onu seven yakınları ağlamıyor, yer ve gök bir âlem onun için ağlıyor.
Allah (CC):
"Nedir sizi ağlatan?" diye sorunca, yer ve gök:
"Ya Rabbi! O, bizde nereye varsaydı illa seni zikrederdi." derler.
Şimdi, bütün dünyayı sırtımızdan atarak düşünelim ve hafifleyelim:
Allah (CC)’a gerçek anlamda kul olmuş bir insanın hali ne güzeldir. Onun için aslında ölüm yok, âlemin bir ağırlaması vardır. O, sevgilisine kavuşan bir aşığın sevinci içindedir. Dünya sıkıntılarından kurtulmuş ve ebedi mutluluğa ulaşmanın doyumsuz haz ve şevkiyle iç içedir.
O, herkesle dostluk kurmuştur: Başta Rabbine dost olmuş, O'nun rızasını kazanmıştır. Sonra Peygamber'ine dosttur. Ailesine, akrabasına, komşularına insanlara dosttur. Hayvanlara, bitkilere, taşa, toprağa dosttur. Kendisine dost olduğu için bu dostlukları başarabilmiştir.
* * *
Şuna bakınız:
Sen ölünce ayak bastığın, gezip dolaştığın yerler ağlıyor! Neden? Çünkü sen, nereye gitmişsen Rabbini götürmüşsün. O'nsuz hiçbir yere adım atmamışsın. O'nsuz bakmamış, O'nsuz duymamış, O'nsuz dokunmamışsın. Yaradılış sırrıyla çelişmemişsin. Bir an ayağın kaysa bile hemen tövbe etmiş, pişman olmuş ve kendine gelmişsin.
Dağların üzerine çıkmış, yaylalarda, ovalarda secde etmişsin. Şimdi sen ölünce dağlar ağlıyor, yaylalar gözyaşlarını pınar diye akıtıyor, ovalar delicesine ardından ağıt yakıyor.
Pınarlardan su içmiştin, pınar, gözyaşını hazin hazin akıtıyor. Bir ağaçtan meyve koparmıştın, ağaçlar kara bağlamış, senin gidişine ağlıyor. Bir hayvana, bir kuşa merhamet nazarıyla bakmışsın, hayvanlar ağıt yakıyor ardından.
Düşünebiliyor musun, gökyüzü senin yasından kırmızıya boyanıyor!
Ey mümin, sen kendinin farkında mısın? Hani şair diyor ya:
"Ey insan! Doğduğun zaman sen ağlamış, yakınların gülmüştü; şimdi öyle bir hayat sür ki, ölünce sen gül, yakınların ağlasın!"
Bir de düşün! Firavunun kavmi gibi isen, bu sefer de senin varlığından ağlıyor, yer ve gökler. Çünkü yer ve gökler, Allah'ın zikriyle ayaktalar. Onların bu haline ters düştüğün için, onlara azap ediyorsun. Ahlâk, varlıkla uyum içinde hareket etmenin adıdır; bütün ibadetler de bunun olması içindir.
* * *
Çağdaş çevreciler var... Onlar "çevreci" ha! Çevrenin kalbiyle bütünleşmeyen insanlardan hiç "çevreci" mi olurmuş? Allah, Kitab'ında, O'nun korkusundan dağlardan aşağıya doğru yuvarlanan kayalardan, içlerinden pınarlar fışkıran taşlardan söz ediyor; yani yer "Allah Allah" diye kendinden geçiyor. Sen hala oyunda oynaştaysan ve bu sırra vakıf değilsen, senin çevre için çırpınman kabuktan öteye gitmeyecektir. Ölmeden önce uyanamadın, çevrende olup bitenleri göremedin diye âlemdeki bu düzeni, bu uyumu yok mu sayacağız?
* * *
Mümin demek, Rabbini kalbinde taşıyan insan demektir. O, nereye giderse, oraya rahmetle, merhametle gider. Ayak bastığı yerler onun aşkıyla ayaklanır, dirilir; çünkü o, diriliş muştusunun bizzat kendisidir. Baktığı yerler aşka gelir, kendinden geçer. Nereye dokunursa, orası can bulur. O, barışın, düzenin, uyumun, sevginin simgesi; kısacası varlığın şifresidir. Mümin olunmadan varlığın şifresi bilinemez, anlaşılamaz. Kim de varlığın şifresini bilmezse, o, ebediyen mahrum ve mahkûm olur.
* * *
Buhari ve Müslim'den rivayetle Peygamber (AS) şöyle buyuruyor:
"Harre tarafında Cebrail'le karşılaştım. Bana dedi ki :
‘Ümmetini müjdele! Kim Allah'a şirk koşmadan ölürse, Cennet'e girer.’
Ben :
‘Zina eder, hırsızlık ederse de Cennet'e girer mi?’ dedim ve bu soruyu üç defa tekrarladım. Cebrail her defasında:
‘Evet, zina etse, hırsızlık etse de Cennet'e girecek.’ dedi. Sonunda da :
‘İçki de içse yine girecek.’ dedi."
* * *
Yine Buhari ve Müslim'den biraz uzunca bir Hadis–i Şerif naklederek yazımızı bitirelim:
"Melekler, peygamberler ve salih müminler şefaatlerini yaptılar. (Allah) “Artık benim büyük rahmetimden başka bir şey kalmadı”, buyurur ve hemen avuçlayarak dünyada hiçbir ameli olmayan ve orada kömür haline gelenleri Cehennem'den çıkarır ve onları Cennet kapılarındaki bir ırmağa atar. Bu ırmağın adı, "Hayat ırmağı"dır. Bunlar, selin götürüp karada ve kenarda bıraktığı yabani ot tohumları gibi ırmağın kenarına çıkarlar. Bu yabani ot tohumlarından taş, ağaç; kenarlarında ve güneş karşısında olan tarafları sarı ve yeşil, gölgede olan tarafları ise beyaz kaldığı gibi, bunlar da inci gibi parlak oldukları halde çıkarlar. Ancak alınlarında damga vardır. Cennetlikler onları bu mühür ve damgadan tanır da bunların Allahu Teala tarafından azat edilmiş kimseler olduklarını bilirler. Ve hiçbir amelleri olmadan, hiçbir hayır sunmadan Allahu Teala tarafından af edildiklerini cennetlikler bilirler. Sonra bunlara:
"Cennet'e girin, gözünüzün gördüğü kadar yer ve her şey sizindir." denir. Bunlar da :
"Ya Rab, hiç kimseye yapmadığını, âlemlerden kimseye vermediğini bize verdin." derler.
Allah Teâla:
"Benim katımda sizin için bu gördüklerinizden daha da kıymetlisi var." buyurur.
Onlar da :
"Bu verdiklerinden daha kıymetlisi ne olabilir?" diye sorarlar.
Allah Teâla:
"O da benim sizden razı olmamdır. Artık bundan sonra daha size kızmam." buyurur."
Mesele, şirk koşmamak ve Allah (CC)’ın rızasını kazanmaktır.
Lütfen, şirkin ne anlama geldiğini de siz değerli okuyucularımız araştırsın.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci