İnsanlık nereye mi gidiyor? Orasını kestirmek çok zor ancak almış başını gidiyor. Tek hedefleri var; hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılmak, sarılmak, daha çok sarılmak… Hâlbuki inancımız hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalış, yarın ölecekmiş gibi de ahretin için çalış der. Bizler ise dünyalığı almış, ahreti unutmuşuz.
Vahşi kapitalizm iliklerimize kadar işlemiş, para kazanmanın bütün yollarının mubah olduğu bu sistem maalesef insani duygularımızı da benliğimizden söküp almış. Benlik ve bencilliğin sarmaladığı insanoğlu çıkar ve menfaatleri uğruna her türlü gayrı ahlaki eylemleri fütursuzca sergileyebilmektedir.
İkili ilişkilerimiz tamamen çıkar eksenli olup, menfaatlerimiz ölçüsünde yapay dostluklar kuruyor ve Allah rızasını gözetmiyoruz. Hâlbuki dostluğumuz, arkadaşlığımız ve ilişkilerimiz Allah rızasına dayanmalıydı. Sahte gülüşler, sahte dostluklar, sahte arkadaşlıklar girmiş hayatımıza. Makam mevki sahibi isen arabaların, katların, yatların varsa adamdan sayılırsın ve çevren sözde dostlarla dolup taşar. Bir de düşmeye gör, işte o zaman çevrendeki sahte, maskeli dostlar bir bir uzaklaşır yapayalnız kalırsın. Bu siyasette de bürokraside de iş hayatında da böyledir. İşte günümüz insan ilişkileri…
Tabii bunları kaleme alırken insanlığın tamamen öldüğünü söyleyemeyiz. Düşkünlere, yolda kalmışa el uzatanlar, “komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadis-i şerif mucibince açları doyurup gözetenler yok değil. “Yaratılanı hoş gör yaratandan ötürü” diyen Mevlana’yı, “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır” diyen Bediüzzaman’ı hayatlarına rehber edinenler de yok değil. Habil ve Kabil ile başlayan iyiler ve kötüler arasındaki mücadele kıyamet sabahına kadar devam edecektir. Önemli olan bizim hangi safta yer aldığımızdır.
Bukalemun diye bir hayvan var bilirsiniz. Bulunduğu ortama göre renk değiştirir. Biz insanlar arasında da çıkar ve menfaatleri uğruna her kılığa girebilecek tarz ve kabiliyette tipler mevcuttur. Bu tip insanlar çok tehlikelidir. Kimin yanındaysa o kılığa girerler, laf taşırlar, adam satarlar. Riyakârdırlar. Hâlbuki Rabbimiz insani ahseni takvim olarak en güzel surette, eşref-i mahlûk olarak yaratmış, yaratılmışların en üstünü ve en şereflisi olarak nitelemiştir. Eşref-i mahlûk olan insan aynı zamanda nimetlerin de en büyüğüne layık görülmüş, aklı, hisleri, yetenekleri ve iradesi ile bütün varlıklardan ayrı tutulmuştur. Bu şekilde yaratılmış olan insanın, düşünmesi gerekmez mi? Bunca nimetler bahşedilerek üstün bir varlık olarak gönderilmesinin bir karşılığı, bir anlamı yok mu?
Acaba Rabbimiz bunca nimetlere karşılık bizden ne istemektedir? Aklıselim olan insanoğlu bu sorulara bulduğu cevaplar doğrultusunda hayatını şekillendirmelidir.
Eşref-i mahlûkat olan insan aynı zamanda “Emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i anil münker” iyiliği emretmek ve kötülükten men etmekle de görevlidir. Yeryüzünde yaşanan bütün kötülükleri de iyilik ve güzellikleri de yaşatan insanoğludur. Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanmakta olan açlık, sefalet, kan ve gözyaşının da baş mimarı insanoğludur. Dünyadaki zulümlerin bitmesi ancak gerçek manada inananların gücü eline geçirmesiyle mümkün olacaktır. Aksi halde materyalist düşünce ve kapitalizm vs. gibi oluşumlar, beşer aklıyla kurulmuş ve kurgulanmış belli bir zaman dilimine hitap eden sistemlerdir ki zaman içerisinde sistem çöker ve farklı sistemleri arar durursun.
Yukarıda belirttiğim gibi inananlardan kastım Müslümanlardır. Müslümanlar yönetilen, yönlendirilen değil, yöneten yönlendiren olmalı. İnancımızda yaşam hakkı kutsaldır ve Allah’ın verdiği canı ancak Allah alır. Dinimiz bir insanı öldüren tüm insanlığı öldürmüş olur diyor. Bugün dünyayı yöneten egemen güçlere baktığımızda kapitalizmin pençesinde can çekişen insanlığı görürsünüz. Bir tarafta sömürü çarkını düzene koyanların aşırı zenginlikleri, öbür yanda kuru ekmek bulamayan insanların ve ülkelerin sefaletleri…
Yaradılış hikmetini idrak edemeyen, maddi ve manevi varlığının derinliğine inemeyen insanın, nezih bir hayat sürmesi imkânsızdır. Yaradılış hakikatine erişebilmek, hayat ve ölümün manasını kavrayabilmekten geçer. Dünya hayatının geçiciliğine ve ahret yurdunun ise ebediliğine inanan insan rıza-ı ilahiyeye uygun olarak yaşamını tanzim eder ki dünya ve ahret huzuru, mutluluğu bununla mümkündür. Selam ve dua ile…