İnsanlık nereye koşuyor sorunun cevabı, kişilerin koşulan hedefle ilgili sahip olabildikleri düşünce ve bilgilerine göre değişik olacaktır.
Her insanin olaylara bakışı bir diğerinden farklıdır.
Her çağın insani ve toplumları da, çevrelerinde cereyan eden hadiselere kendi pencerelerinden bakarlar.
Bundan dolayı da insanlar farklı düşünseler de, neticede buluşmaları gereken ortak bir nokta mutlaka olmalıdır.
Koşulan yolun sonunun nereye varacağını, işin sonunda ölümün olduğunu esasen herkes çok iyi bilmektedir.
Ne yazık ki, insan bu konuda ölüm gerçeğini çok az hatırlamak istediğinden olacak, dünya hayatını sonsuz zannederek her türlü çıkar hesaplarını gündeminin en önüne alma gibi bir delalete düşebilmektedir.
Şu değişmez bir hakikattir ki, son duraktan sonraki ebedi hayatımızda bizleri mutluluk veya felaketler beklemektedir.
Başka bir ifadeyle söylemek icap ederse huzura veya felakete gidiş yollarının anahtarı insanin elindedir.
Yolun sonunu tayın edecek varlıkta yine dünya hayatı içerisinde yolculuk eden insandır. Bundan dolayıdır ki, ister dünya hayatı isterse ebedi âlemdeki hayatımız olsun, yolun sonunda karşılaşacağımız her netice, insanların bu dünyadaki eylem ve yaşantılarına göre şekillenecektir. Koşuya başlayan da insan, koşuyu bitirecek ve koşunun sonunda varılacak durağı anlamlandıracak da yine aynı insandır.
Birçok düşünüre göre insanların çoğunluğu iyiyi ve güzeli arayış isteğiyle yaratılmıştır. Doğruyu veya güzeli ararken takıp edilecek yol, önder kabul edilebilecek kılavuz da çok önemlidir. Çünkü insan ne iyilik meleğidir ne de şeytan. İnsan yolculuğa başlarken veya yolculuk süresince alacağı eğitim ve terbiyeye göre de iyi ile kötü arasında tercihini yapacaktır. Bundan dolayıdır ki, kötü insan yoktur, kötü sebepler vardır diyoruz.
Peki, bu iyi veya kötü diye tasnife tabi tuttuğumuz sebepleri üreten insan değil midir? Bu sorunun cevabı kocaman bir evet değil midir? Her kime böylesi bir soru yöneltirseniz yöneltin, bunun cevabi mutlaka evet olacaktır. Bu gerçekten hareketle diyoruz ki, dünyayı yaşanılır kılan da insan, cehenneme çeviren de yine insandır.
Önce şunu tespit etmeli ve bu konuda ortak bir görüşte birleşmeliyiz. Ondan sonra da iyi veya kötü sebeplerin kaynağına doğru düşünce yolculuğuna hep birlikte çıkabiliriz.
İnsan, eşrefi mahlûktur. Yani, insan denilen varlık yaratılanların en üstün olanıdır. Çünkü insan, akıl denilen cevherle donatılmış, iyi veya kötü ayrımını yapabilecek cüzi iradeye sahiptir. Durum böyle olduğuna göre, yaşamakta olduğumuz bu çağda acaba neden insanlar bir birlerini boğazlamak gibi bir yanlışa düşmektedirler?
İşte işin can alıcı sorusu ve bizi doğruya taşıyacak puf noktası burada gizlidir.
İnsan, tek başına mutlu olabilecek ve yaşayabilecek şekilde sonsuz yeteneklere sahip değildir. Mutlaka diğer insan toplulukları içerisinde diğer bireylerle bir şeyleri ortaklaşa paylaşmak ve kendi rolünü oynamak zorundadır. İnsan, kendi rolünü oynarken, ben dediği zaman canavarlaşmakta ve biz dediğinde ise adeta meleğe dönüşmektedir.
İnsanlığın ortak huzuru bulabilmesi için herkesin sahip olduğu enstrümanları kullanmada, yalnız kendisini düşünmemeli. İçinde yaşadığı toplumu, bütün insanlığı da düşünmek mecburiyeti vardır. Bunu başarabildiğimiz gün gündemimiz ben, sen, o veya onlar sözcüklerine kapanacak, bu sözcüklerin yerini biz veya hepimiz sözcükleri alacaktır. İşte bu çizgiden sonra yalpaladığımızda hep birlikte yalpalayacağız, dik durduğumuzda da hepimiz onurlu bir yaşamı paylaşacağız.
İnsanoğlunun bu günkü fotoğrafına baktığımız zaman, ne yazık ki felaketlere doğru yol aldığımızı görebilmek için filozof olamaya da gerek yoktur. Yolun sonu çok net olarak görünmekte ve ne yazık ki karanlık bir döneme doğru hızla koşmaktayız.
Nükleer silah stokları bütün evreni birkaç kez yok edecek sayı ve kapasiteye ulaşmıştır. İnsanlığın yüzde seksene yakını acından inlemektedir. Teknoloji insan iradesini esir almış, insanoğlu kendi ürettiği teknolojinin kölesi olmuş durumdadır. Uzayın fethine çıkan insan, ne anlaşılamaz bir durumdur ki, kendi ruh derinliklerine uzanamamış ve bu gün kendisinin ürettiklerinin tehdidi altındadır.
Kanser ilacını arayan da insandır, kanser mikrobunu peyda eden de insandır. Barış ve kardeşlik isteyen de insandır, atom bombasını yapan da insandır. Bütün bu çelişkilerin temelinde yatan tek gerçek, insanin ilgisi bugüne kadar çevresine odaklanırken, kendi iç dünyasını aptalca ihmal etme yanlışıdır.
İnsanin iç dünyasının güzellikleri ve doğrularını keşfedemediği sürece insanoğlu kendisinin ve bütün insanlığın canavarı olmaya devam edecektir.
Ne zaman ki kendi iç dünyasını bencillik ve isyan illetinden kurtarır işte o gün felaha ermeyi başaracaktır. Bu konularda en büyük görev aydınlara, ilim erbabına, ebeveynlere, toplum bilimcilere, eğitimcilere, kısaca kendisini insan diye tanımlayan herkese düşmektedir.
Umalım ve dileyelim ki, bundan böyle, objektiflerimizi kendi iç dünyamıza çevirip bir daha yeniden kim olduğumuzu idrak eder ve nereye gittiğimizi yeniden sorgulama akli selimini ortaya koymayı başarırız. Kendimize gelmek ve bütün insanlığı gitmekte olduğu cehennemden kurtarmak için çok az bir zamanımız kalmıştır. Bana sorarsanız, insanlık tarihinin en çok alkışlanacak kahramanları bugünkü gidişe dur diyecek gerçek gönül insanları olacaktır. Ben o güzel insanları şimdiden ellerim çatlarcasına alkışlıyorum. Bütün dualarım onlaradır.