İsrail su testimizi kırdı; şükürler olsun!

D. Ali TAŞÇI

Ülkemiz ve tüm İslam âlemi olarak zor günlerden geçtiğimiz bir gerçek. Bu gerçek içimizi acıtsa da kapımızın önünde durmaktadır. Eşikteki alevler kimimizin evinin içine de sirayet etmiş bulunuyor. Ne fark eder, ha Filistin yanıyor, ha İstanbul, Kahire, Medine… Ne var ki bütün bunları yaşamak da bize düşmektedir.

            Sıradan tarih okumaları, politik manevralar dönemi artık bitmiş bulunuyor. Bundan sonra olacak olanlar en derin gerçekler olarak karşımıza çıkacaktır. Yüz yıllık uykunun bittiğinin işaretleridir, içimizde parlayan alevler.

            Narkozdan uyanan bir İslam coğrafyası var karşımızda. Bunu görememek için ya art niyetli ya da dalgalı zihine sahip olmak gerekir. Müslümanlar olarak 20. yüzyılı es geçtik; çünkü komadaydık. Dünyada olup biten hiçbir şeyde dahlimiz olmadı, zaten olamazdı. Bu nedenle 20. yüzyıl bir pozitivist, bir ateist asır oldu. Bu dönem içerisinde paylaşıldık, lime lime edildik. Kemiklerimiz kuyulara atıldı, köpeklere verildi. Ağır koma halinde uyurken teknolojik şeytanlıkla rüyalarımıza bile müdahale edildi ve hep kötü rüyalar gördük. Korkularımız sınırı aştı.

            Şimdi uyandık, şükür. Yüzümüzün rengine, şekline; duruşumuzun uyumsuzluğuna, kıyafetimizin dağınıklığına bakıp kimse bundan kötü hüküm çıkarmasın; çünkü bütün bunlar sabahın habercisi.

            İslam âlemi uzun bir zamandan beridir kendinden uzaklaşmıştı; yaşadıkları bunun sonucu. Ona yüklenen misyona ters düşerek hayatın devam edeceğini sanmıştı; bunun öyle olmadığını yaşayarak gördü. Bundan sonra mı?

            Mevlâna’dan örnekler vererek konuya açıklık getireyim. Şöyle diyor Mevlâna:

            “ Sayı ancak kaplarda olur; alevlerde ise ancak birlik vardır.”

            “ Ruhun gözü kaplara düştü mü, Şis ile Nuh’u iki görür.”

            “ Kavga, testiler arasında, kırın testileri, su birliğine ulaşacaksınız.”

            İslam âlemini yönetenlerin en büyük zaafı, “kaplarda”, yani maddeye sahip olma şehvetinde yatmaktadır. Başkaları bunu yapabilir, ama İslam âleminin yöneticileri bunu yapamaz; çünkü onların ruhları bunu kaldıramaz. Kaplara sahip olma duygusu, alevlerimizi söndürdü ve birliğimizi bozdu. Sonuç, bizden kimse çekinmez oldu ve harim-i ismetimiz talan edildi.

            Ruhun gözü kaplara düşünce, yaratılış gerçeğini unuttu ve âlemdeki birliği göremedi, Nuh ile Şis’i, yani Hakikat’i iki gördü. İkiliğin olduğu yerde ise asla savaş bitmezdi, bunu yaşadı. Filistin’e düşen bombalar, aslında İsrail’den çok, ümmetin ikilik bataklığında üreyen ufunetin bir tezahürü değil midir?

            Testileri (dünya) kutsamaya başlayan Müslümanlar, testinin içindeki sudan da mahrum kaldılar ve kendi aralarındaki paylaşım kavgaları çoğaldı. Bu işler bize kalsaydı, sahip olduğumuz testileri kırmakta zorlanacaktık; fakat Allah, İsrail’i ve diğer şer güçleri sebep kılarak şimdi koynumuzdaki testileri kırıyor ve ümmet su birliğine doğru akmaya başlıyor. Buna üzülünür ve kahredilir mi? Bu bir ayağa kalkma, bayram günü değil midir? Bunun böyle olduğunu, bunca şehitlerine, yaralılarına, enkazlarına rağmen, Filistinli halkta göremiyor muyuz? Dışişleri Bakanımız Sayın Davutoğlu’nun Filistin’deki gözyaşlarını da mı görmüyoruz, İslam Birliği’nin işaretleri olarak? Gözyaşlarıdır, vücut testisini kırarak ruhun birliğini sağlayan iksir.

            Bizler Müslümanlarız ve tek gerçeğimiz Allah’tır. Bir kimse Allah’ı sevmeye davet ediyorsa işte o Allah yolundadır. Bir kimse halka kendini sevdirmeye gayret ediyorsa, işte o şeytanın ortağı olan bir sahtekârdır. Allah inancına gerçekten sahip olanların gözünde, dünyada olup bitenlerin Allah’ın ayetlerinin birer tezahürü olduğu görülür.

            İsrail ( En iyisini Allah bilir.), Filistin’e bombalar yağdırarak, koynumuzdaki testileri kırmaya başladı, akan suları nasıl durduracak, göreceğiz.