Derin köleler dışında hangi insana itaat emredilmiş de içten sevinerek bu itaate uymuştur?
Her insan orijinal, özel bir varlık olduğundan, akıl yürütmesi, duyguları da elbette farklı olacaktır; fakat güç karşısında kendi doğrularını sineye çekerek, güçlünün emrini yerine getirir. Ne var ki bu yerine getiriş köklü ve uzun vadeli değildir. Başkalarına korku salanlar, uzun vadede bu korkuların mağduru ve mağlubu olurlar.
Yakın döneme bakalım; Komünizm, isteği yaratacağına, itaati emrederek ömrünü kısaltmıştır. İtaati emretmek, aynı zamanda korku salmaktır. Korkunun ise uzun ömrü bulunmamaktadır.
Kendi tarihimizi azıcık aralayalım; 1950’ye kadar korku ekildiğinden, yani itaat emredildiğinden insanlar meydanlardan çekilmişlerdi. Ne var ki 1950’den sonra ise istek yaratıldığından, coşkuyla bu isteği herkes evine götürmüştür.
İtaati emretmek faşizmin ve komünizmin ve de krallıkların en kestirme yolu idi. İsteği yaratmak ise düşünce, fikir gerektiriyor. Belki isteği yaratanlar, itaati emredenlerden daha büyük zararlara neden olabilirler; fakat görünürde bir kabullenme olduğundan buna kimsenin itiraz etme hakkı bulunmaz. Demokrasi, genelde isteği yarattığından topluma daha şirin gelmektedir. Burada sorulması gereken soru, isteği, insan fıtratına uygun mu yaratıyorsunuz yoksa bu istekler, nefsi coşturarak insanları daha uzun vadede uçuruma mı sürüklemektedir?
Ülkemizde yerel seçimler arifesinde bulunmaktayız. Partiler, demokrasinin vazgeçilmezleri olduğundan, itaati emretmek hiçbir partinin işine gelmez. Hemen hepsi, konuşmalarında, vaatlerinde, projelerinde isteği yaratarak halka şirin gözükme ve oy devşirme peşinde olacaklardır.
CHP’nin handikapı, her ne kadar şimdilerde isteği yaratma peşinde ter dökse de, yirmi beş senelik mazisinde itaati emretme peşinde koştuğundan, halkın güvenini tam olarak sağlayamamaktadır.
Neye itaati emredeceksiniz, neye isteği sağlayacaksınız?
Toplumun değer yargılarına itaat emredilirse bu çok olumsuz karşılanmaz. Hele bu değer yargılarına karşı istek yaratılmaya çalışılırsa halk sevinerek peşinizden gelir. Fakat asırlardan beri değer yargısı ve inanç biriktiren toplumun, bu değer yargısı ve inançlarına karşı itaat emredilirse, bunun olumsuz neticeleri on yıllar ve daha çok devam edebilir. Bir toplumu derin köklerinden itibaren analiz edemezseniz, çok sığ kalır ve bir neticeye de ulaşamazsınız.
CHP’nin İstanbul’da garanti gördüğü ilçelere bakıldığında; buralarda ta baştan istek yarattığı görülür; çünkü o bölgeler bu isteği almaya hazır halde idiler. Fakat CHP’nin istek yaratmada başarısız olduğu yerlere bakıldığında ise, buralarda daha çok taşra kökenli insanların yaşadığı görülür. Peki, taşrada ne olmuştu? İtaat emredilerek insanların değer yargıları ve inançları küçümsenmişti. Bunun tesiri nesilden nesile akar, ta değer yargıları ve inançlar kökünden kazınana kadar. Küçük bir hikâyecik:
CHP milletvekilleri bir köye propaganda amacıyla giderler. Halkın ufak tefek işlerine de yardımcı olurlar. Bir çeşme başında güğümüne su dolduran kadının güğümünü elinden alarak onu evine kadar götürürler. Kapı önünde, kadın, su güğümünü milletvekilinin elinden alırken ona sorar:
“Sağolun, Allah razı olsun. Sizler hangi partinin milletvekilisiniz?”
Milletvekilleri yaptıkları hizmetin karşılığını almışçasına gururlanarak:
“Cumhuriyet Halk Partisi’nin.” deyiverirler. Kadın sesini yükseltir:
“Aman dökün şu suyu! Ben bu su ile abdest alacaktım. Sizin taşıdığınız suyla abdest alınmaz ki!”
Halkın değerlerine, inançlarına karşı itaati emrederek onları küçümserseniz, halk da açlığa rıza gösterir de değer ve inançlarından vazgeçmez. Siz de “sosyolojik, psikolojik” varsayımlarla bu durumu izah etmeye kalkışır, fakat bir sonuç alamazsınız. İnsan sadece et ve kemikten ibaret değildir.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com( Twitter:@DAliTasci