Yazımın başlığı bir mecaz değil, gerçekten evimizin önündeki çınar ağacına karga yuva yapmış; yuvada iki de yavrusu var. Ben de her sabah pencerenin önüne ekmek kırıntıları bırakıyor ve anne karganın yavrularına bu kırıntıları taşıyıp yedirdiğini gördükçe de çok mutlu oluyorum.
Çınar, geleneğimiz içerisinde Osmanlı’yı temsil etmektedir. Osmanlı ulu bir çınar ağacı gibi asırlarca gölgesinde barınanları serinletmiş, onlara kol kanat germiştir. Kimseyi etnik veya dini ayrıma tabi tutmadan herkese serinliğini duyurmuştur.
Bugün de, özellikle İstanbul’da, asırlık çınar ağaçları gökyüzüne doğru asaletli bir yükseliş sergilerken, diriliklerini herkese duyurmaktadır. “Ben yok olmadım, buradayım ve sizlere hâlâ serinliğimi, görkemliğimi hissettiriyorum.” demektedir.
Aslında kargalara karşı mesafeli durduğumu da söyleyebilirim. Nedeni şu: Hz. Adem’in oğulları Habil ile Kabil arasındaki olaydan kaynaklanıyor bu. Malum, Kabil, Habil’i öldürünce onun cesedini ne yapacağını bilememenin telaşına kapılmıştı. İşte bu durumda bir karga, başka bir karganın leşini, gagasıyla toprağı eşerek gömmüştü. Bunu gören Kabil, bir çözüme ulaşmanın sevinciyle, kargayı rehber edinerek, kardeşi Habil’i toprağa gömdü. Yani karga, bir yerde Kabil’i sevindiren, ona çözüm yolu gösteren bir kuş olarak tarihe geçmiş oldu, böylece.
Evimin önündeki çınar ağacı, beni tarihin derinliklerine götürse de ben yine yavru kargaların hatırına, pencerenin önüne ekmek kırıntıları koymaya devam edeceğim. Üstelik birkaç gün sonra da yavrular uçup gidecek; çınar ağacı orada kalacak ve yine serinletmeye devam edecek. Yani, kargalar gidici, çınar ağacı kalıcıdır, demek istiyorum.
Evet, kargalar gidici, çınar kalıcıdır; hem de asırlara direnerek.
Seçim sonuçlarına yalın gözlerle bakarak çapraz görüntüler sergilemeyin. Tarihi bakış açılarınızı netleştirerek olaylara bakın, nice karga yavrularının kaçarken çıkardıkları kanat seslerini duyacaksınız. Bir bahar mevsimi eğleşmesidir karga yuvası; üstelik çınar için bir ağırlık değil, onun analık duygularını pekiştiren, rahmet sıfatını doya doya yaşatan bir olgudur. “Senin ceddin, ona kılıç çekene süt emzirmiş ve böylece dünyaya nam salmıştı.” diyor bana, evimin önündeki çınar ağacının dalına yuva yapan anne karga ve yavruları.
Ha, bir zararı var bu yuvanın; çınarın altına oturursanız, kuşların pisliklerine hedef olursunuz. Su ne güne duruyor, bir şişe su sizi temizler. Karga pisliğinin bütün gücü bu kadardır. Ahmet amca, çınarın altına park ettiği arabasının camında kuş pisliğini görünce biraz kızdı, ama nafile, kuşlar kızgınlıktan anlamaz ki. “Ahmet amca, bir şişe su al da arabanın camını temizle; boşuna nefesini tüketme, kargalar seni anlamaz!” dedim de kendine geldi.
Önümüzdeki günler mi? Çınar ağacının dallarına, yapraklarına bakarsak çok gür, maşallah. Ben onun bu yılki kuşatıcılığına daha önceki yıllar pek rastlamamıştım. Her nedense bu yıl açmış olduğu yapraklar belki daha az, ama inanın çok daha gür. Ulan çınar ağacı, sen de kalitenin peşindesin demek.
“Gölgesinde mevsimler boyu oturduğumuz…” pardon, gölgesinde asırlar boyu oturduğumuz çınarlar bizi terk etmedi, toprağın derinliklerinden kökleriyle ta yapraklarına kan, pardon su çekerek geleceğe daha sağlam ve gür uzanmanın telaşındalar. Her telaş biraz düzen bozucudur, lakin karga yavruları uçtu uçacak, bahar rüzgârı da sarsıcı değil, diriltici olduğundan düzenimiz tekrar yerine gelecektir. Nice baharlara, çınarlarla!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci