Kavganın hak olanı hangisidir?

Seyfullah FIRAT

Kavga veya savaş denilen vahşet, insanin veya canlı türlerinin bulunduğu her yerde cereyan etmiş korkunç bir olaydır. Savaş denilen vahşet, Dünya kuruldu kurulalı devam eden mücadelenin eyleme dönüşen şeklinin adıdır. Bu güne kadar yapılan haklı veya haksız kavgalar, akan kanlar, yakılan yıkılan ve viraneye dönen nice ocaklar, tarumar edilen ülkeler hep bu vahşetin sonucudur. İki veya daha çok insanin karıştığı, karşı karşıya geldiği, öfke ve kin dolu bir düellonun adıdır savaş. Sonunda belki pişmanlık, belki bir nevi tatmin olma hafifliği veya insani olmayan bir gurur ve gerçek kahramanlığa leke teşkil eden şişirme kahramanlıklar ya da kahramanlar. İnsanlık tarihi kavgalardan, savaşlardan ibarettir diyenlere hak verenlerdenim. Her İnsanın hayatı da kendisiyle, kendi nefsiyle kavgadan ibarettir diyenlere de katılanlardanım. Her kavganın veya savaşın temelinde mutlaka haklı veya haksız bir takım sebepler de vardır. Kavganın veya savaşların adını koyarken, her kavga veya savaş için ortak bir değerlendirmeye gidemiyoruz ve hepsine hak veremiyoruz. Çünkü kendi çıkarı için kavga edenlerle, hakkı hakim kılmak için kavga edenler arasında elbette önemli farklar vardır. Tevhidin müezzinliğini yapanla, şirkin kulelerini inşa etmeye çalışanların kavga gerekçeleri de elbette farklıdır. Birisi hakkı kavga sebebi sayarken, ne yazık ki, diğeri şirki kavga gerekçesi olarak görmektedir.
Bu bir birinin tam zıddı olan kavga gerekçeleri etrafında kümelenen insanlar, insanlık var olduğu günden beri çetin bir mücadele içerisinde olmuşlardır. Bu kavganın başka bir adı da, mazlumla zalimin mücadelesi şeklindedir. İnsanlık tarihi hakkı tutup kaldırmak için kavga eden tevhidin kahraman askerleriyle, şirki temsil eden şövalyeler arasında korkunç savaşlar yaşıyor. Bu savaşta yerini açıktan belirlememiş, ot gibi ömür sürmüş yaratıklar da elbette sadece seyretmekle kalmamışlar, zamanın ve kavganın şartlarına göre çıkarlarının gerektirdiği şekilde hilelerini oynayarak güçlünün yanında yer almışlardır. Bu ortacı gurup belki de günahlardan en büyük payı alacak. Aynı zamanda bu savaşlardan her zaman en karlı çıkanlar da bunlar olmuştur. Günümüzde bu ortacı ve savaş kaçkını ama şirk yandaşı çevreler işi öylesine azıtmış ve kendi lehlerine çevirmişler ki, ellerinden gelse bütün insanlığı bir birine katmaktan geri durmayacaklar ve durmuyorlar. Geliştirmiş oldukları savaş yöntem ve hileleriyle vahdetin Askerleri arasına fitne ve fesat sokarak, hakkın savaşçılarını bir birine düşürmede oldukçada ustalaşmış bulunuyorlar. Bu gün Sünni ve Şii ayrımı, sağcı Hıristiyan solcu Müslüman tezgâhları hep aynı şirk cephesinin eseri olarak karşımızda durmaktadır. Gelecekte de belki yine kendi düzmeceleri olan radikal İslam’la, ilimli İslam denilen çevreleri karşı karşıya getirmeyi deneyeceklerdir. Görünen o ki, hak ve batıl mücadelesinde vahdet cephesi, küfrün karşısında teknolojik olarak geri düştüğü gibi, savaş tekniği ve stratejisi bakımlarından da geri kalmıştır. Hakça paylaşımdan, insanca yaşamdan ve haktan yana olanlarla; şeytandan yana tavır almış, mazlumun hakkına göz dikmiş, her türlü vahşeti işleme günahına boğulmuş şirk cephesi arasında sürmekte olan bu haksız savaş, çağımızda geliştirilmiş olan yeni yöntemlerle insan bedenlerinden çok, insanların yüreklerini, inançlarını, düşüncelerini kısaca beyinlerini hedef seçmişlerdir. Şartların ibresi şirk cephesinin zaferini gösterse de, bir gün tevhit cephesi bu savaşı kendi lehine dönüştürmeyi mutlaka başaracaktır. Çünkü ilahi müjde bunu söylüyor. Peki, bu gün çekilen çilelerin sebebi hikmeti nedir diye sorulacak olsa, bana göre günahlarımızın ve zaaflarımızın bedelidir diyorum. Unutmayalım ki, her hayrın bir mükâfatı olduğu gibi, her günahın de bir bedeli vardır. Bu bedelin ödendiği gün hakkın zaferinin mazlumlara göz kırpacağını düşünüyorum. Selam olsun, hakkın yanında yerini almış bu millete dost olanlara.