Kendinizden olmayanı sırdaş edinmeyin

D. Ali TAŞÇI

 

            Tenha bir yerde, bir taşın üzerinde oturuyor ve dalgın bakışlarla etrafı süzüyordu. Yanına yaklaşarak selâm verdim. Beni görünce gülümseyerek selâmımı aldı ve “Gel yanıma otur. “dedi.

            Yanındaki taşın üzerine oturdum.

            Biraz ilerideki caddeden akıp giden kalabalığı göstererek:

            “Şu akıp giden kalabalığı görüyor musun?” dedi.

            “Görüyorum” dedim.

            “Tıpkı bir nehir gibi, bir giden bir daha gelmeyecek dünyaya. Topyekün öte âleme doğru akıp gidiyoruz. Sen hayatı bir şimşek say; çaktı, söndü. Hepsi bu kadar!”

            “Aynen öyle, bir gidenin bir daha gelme şansı yoktur. Dünyada hiçbir davranışımızın tıpkı tekrarı bulunmuyor.”

            “Ceddine rahmet. Şair Ziya Paşa ne güzel ve ne kadar yerinde söylüyor:

            “ Seyretti hava üzre dendi taht-ı Süleyman,

            Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde.”

            “Şan, şöhret, para, mevki.. erdemli insanlara gıda olurken, kendini bilmezleri kıskacına alıp boğuyor.”

            “Hayat nedir, diye aklıma bir soru takılıyor. Ne anlamalıyız hayattan?”

            “Hayat, farkında olmaktır, yaratılış sırrının, dolayısıyla insan olduğunun farkında olmaktır.”

            “İnsan, insan olduğunun farkında değil mi?”

            “Nasıl olsun? Okumadın mı, duymadın mı, Epstein adı verilen bir Yahudi milyarder, bir ada satın alıyor ve burasını dünyanın zenginlerine, yönetici, sanatçılarına ve daha kimlere ve kimlere açıyor. Bu ada fuhuş adası; fakat küçük kız çocuklarını cinsel istismarın yanında pedofilinin her türlüsü, çocuk kaçakçılığı, organ mafyası; şeytanın arayıp da bulamadığı her türlü vahşet var. Bir savaşta, depremden sonra kaybolan çocukların adeta merkezi, on binlercesi. Bu adam dünyanın “en”lerini burada ağırlarken boş durmuyor, onları kameraya alıyor ve dünyanın “en”leri artık onun kölesi konumunda. Dünyayı her dalda yöneten bu köleler “uygar” ve de “demokrat.” Bu aşağılık mahluklara da “insan” deniliyorsa, insan nerede?”

            “Peki insan, hayatı paylaşan insanı tanıma ve tanımlama durumumuz var mıdır?”

            Gözlerini yumar gibi yaptı ve kısık sesle konuşmaya başladı:

            “İnsan!.. İnsan ormana benzer; ormanda düzgün ağaca da rastlanır, eğri ağaca da. Düzgün ağaçtan ev yaparsın, mobilya yaparsın.”

            “Eğri ağaçtan odun mu olur?”

            “Dur hele, acele etme. Hemen odun yapıp onları ateşe verme; bu, kolay olanı. Sahilde yaşıyorsan eğri ağaçlardan kayık yaparsın, olmaz mı? Ama bu biraz zor, bunun için sanatkâr olmak gerek. Sonra terlemek gerek, sabır gerek.”

            “Pek anlayamadım, biraz açarsanız sevinirim.”

            “Senin evin var mı?”

            “Var.”

            “Evin içinde tuvalet de vardır elbet; fakat tuvaletsiz ev satın alan yoktur. Ev alacağım diye sadece tuvaletten müteşekkil ev alan da yoktur.”

            “Doğru, yoktur.”

            “Eğri insanları da tuvalete benzet ve onlarla hacetini gider, olmaz mı?”

            “Kötü insanlar da işe yarıyor demek ki.”

            “Onlar olmasaydı dünya değirmenini kimler döndürecekti?”

            “Ama çok kötülük var.”

            “Olur tabi. Yüz metre karelik evin seksen metre karesini tuvalet yaparsan, o evin hali nice olur? Şimdi olan budur. Bu evin iki metre karesini tuvalet yapsan insanlık dengesini yakalamış olurdun ve rahat ederdin.”

            Sözü biraz da yaşadığımız somut dünyaya çevirmek istedim ve sordum: “Efendim, çeşitli kademelerde bizi yönetenler var. Bunlar çoğu zaman (özellikle geçmiş yıllarda) kendi halklarına karşı iyi davranmadılar. Halkın inançlarını en büyük tehlike olarak saydılar ve halklarına saldırdılar. Bunların hakkında neler söylemek istersiniz?”

            “Allah’a gerçek anlamda kul olursan, yeryüzünde özgür bir at gibi yürürsün. Aksi takdirde bir cenaze gibi seni omuzlarda taşırlar, millete yük olursun. Geçmişte zulmedenler yük olmadılar mı? Yüksek mevkiye çıkan insanlar ne zaman halka yük olmazsa, işte o zaman şafak söküyor demektir. Bu da kendini arındırmakla, erdemle olur. Eğitim oğul, eğitim! Acil olarak evin içindeki tuvaleti küçültmeliyiz; eve yakışır şekle sokmalıyız. Hâlâ burnumuza lağım kokusu geliyor.”

            “Önümüzde seçim var, konuşmak ister misiniz?”

            “Erdemli insanları seçelim, derim. İzzetle, şerefle hayat süren, ruhu arınmış insanları başımıza yönetici diye seçersek, evin içindeki tuvaleti yerli yerine yerleştirmiş olur ve rahat ederiz. Evimizden asırlık kötü kokular geliyorsa, insanlık damarımızı daha faal çalıştırmak zorundayız. Ne var ki kötü kokulardan da hoşlananlar var. Bunlar için de evin dışında tuvaletler yapmalı ve bunları oraya doldurmalıyız.

            Karınca tek buğday tanesinin üstünde titrer de buğday ambarını görmez. Allah’ın rahmetini görmeyenler neyi görmüşlerdir ki? Allah ne güzel buyuruyor:

            “Ey iman edenler, kendinizden olmayanı sırdaş edinmeyin.” (3, 118)

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci