KEŞKE İNSAN OLSAYDIN, AMA!..

D. Ali TAŞÇI

 

            Tarihte ilginç olaylara rastlamak mümkündür. Bugünkü hafsalamız almasa da olanlar olmuş, geçenler geçmiştir. Bilemiyorum, geleceğin kuşakları acaba, bu çağın ilginç olaylarıdır, diye nelere gülecekler veya hayıflanacaklardır?

            Orta çağ İspanya’sında kralların ve kraliçelerin vücuduna, normal insanların elinin değmesi, ölümcül bir suç oluşturuyordu.

            Sarayda şöminenin başında uyuklarken, üzerine bir kıvılcım sıçrayınca tutuşan ve diri diri yanan İspanyol Kralı Üçüncü Philip’i, “idam ediliriz.” korkusuyla kimse kurtarmaya cesaret edememişti. Çünkü daha önce attan düşen kraliçeyi yerden kaldıran iki asker, elleri, kraliçenin ilahi vücuduna değdiği için, idama mahküm edilmişlerdi.  Tarih kitapları bu iki askerin ispanya dışına kaçarak ölümden kurtulduğunu yazar.

            Mısır firavunları da aynı durumda idiler; firavunlara dokunmak şöyle dursun, onlara bakmak bile ölümcül suçtu. Firavuna, saltanatını yıkacak bir erkeğin doğacağı, müneccimler tarafından söylenince, o gece sabaha kadar kendisinin sokağa çıkacağını ve halkının kendisini görebileceği, duyurularak insanlar sokaklara döküldü; amaç çiftlerin birleşip çocuk sahibi olmamaları idi!

            Ünlü hikâyeci Refik Halit Karay şöyle der:

            “ Bazı insanlara kızıyor, bazı insanlardan kötülük görüyorsan, günün birinde onların nasıl dize geldiğini ancak uzun yaşamakla görürsün. Hayatta en büyük intikam yaşamaktır. Ben yaşadım ve zamanın benimle uğraşmış olanlardan nasıl intikam aldığını gördüm.” ( Kendisi Yüz Ellilikler listesinden olup ülkeden kovulmuştu, 15 yıl.) Şöyle devam ediyor Karay:

            “ Hayatta dev olmak galiba pek güç değil, tarihte dev kalmak zor… Meşrutiyet ve Cumhuriyet parlamentolarından kim kaldı, kafamızda yaşadı, tarihte yaşayacak? Devede kulak. Şöyle geriye baktığım zaman o politika serçeleri sürüsünde büyükçe olarak birkaç kanadı kırık leylekle sonunda arpacı kumrusuna çevrilmiş dört beş mahzun kabartı görüyorum.”

            Erdem ve irfan, akrepli, yelkovanlı saati okumak değil, zaman saatini okuyabilmek ve zamanı Yaratan’ı tanıyabilmektir. “An”a güvenip geleceği hesaba katmayanlardan, zaman çok dehşetli intikam alır.

            Teknolojinin bu denli hayata girmesinin elbette faydalı tarafları inkâr edilemez de ehliyeti olmayana araba, doktor olmayana neşter teslim ederseniz, acı sonucuna da katlanmak zorundasınız. Bilgi elbette güzel hoş da onun ehil olmayan ellere geçmesinden daha tehlikeli bir şey olamaz. İnsanı anlamayanların eline bomba geçerse, sonuç katliam olur.

            Eski kralların menzilleri pek uzun değildi; ama bugünki krallara dünya az geliyor; uzayı da fesada uğratmak için yarışıyorlar. Eski kralların kendileri “kutsaldı”. Bugünkiler sadece kendi vücutlarını değil, doymak bilmeyen nefislerini ilahlaştırarak, bütün dünyayı ateşe vermekten çekinmiyor, bunu galibiyet hanelerine yazıyorlar.

             Peygamber (AS): “ Kullara aziz olmayı talep edeni, Allah zelil eder.” buyuruyor.

            Hangi kralı toprak yutmadı, hangi kraliçenin kara gözlerini toprak doldurmadı? İnsanoğlunun boynunu büken bir gerçek var hayatta, belki de tek gerçek o: Ölüm! Kim teslim olmadı ona, kim kaçabildi ondan?

            Sonunu düşünmeyen birine insan denebilir mi? Düşmekte olan bir uçakta kral olsan ne yazar, kraliçe olsan bundan ne çıkar? Bir gün düşmeyecek misin bu kara toprağa? Haydi inkâr et! Haydi et!..

Sağlamken ve de krallıkları hüküm sürerken niceleri inkârın kuyusuna düştüler de son durak gelince, dizleri üstüne kapaklandılar! “Ahiret yok.” de, durma bağır, çağır, efelen! Yanındaki dalkavukların alkışına aldanarak, kendini bir şey san!

            Rabbimin kelamıyla, senin ne olduğunu söyleyeyim: “ Sen bir pisliksin!” hepsi bu. Keşke böyle olmasaydın, kendine gelseydin, temizlenseydin ve Allah katında “insan” olsaydın!

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com)  Twitter:@DAliTasci