Ülkeyi yönetenlerin dillerinden düşürmedikleri en popüler kavramlardan bir tanesi de istikrardır. Toplumu meydana getiren, resmi ve sivil kurumlar arasında ki uyumun, eş güdümün, İnsanca bölüşümün ve toplumsal ahengin adıdır istikrar. Başka bir izah tarzıyla da, ileriye dönük ve ucu açık bir takım sıkıntıların yerlerini çözümlerin aldığı, genel tablonun eskiye nazaran daha iyiye doğru gittiği hakkında ortak kanaatin genel kanı olarak ortaya çıkmasının ifadesidir istikrar. Ülkede istikrarın sağlanması her vatandaşın temel ve vazgeçilmez arzusudur. Çünkü bu ülkede istikrar sarsıldığında, sosyal, siyasi ve ekonomik dengeler bozulduğunda bundan hepimiz zarar görmekteyiz.
Farz edelim ki, bugün olduğu gibi ülkede tek başına iktidara gelmiş bir yönetim olsun. Bu şartlarda siyasi istikrarın varlığından bahsedebilmek için, işin ucunu veya yorumlarımızı yalnız sayısal çoğunluğa bağlayarak bu ülkede istikrar vardır dersek ciddi bir yanlış yapmış oluruz. Sayısal çoğunluğu ele geçirenler, devletin diğer kurumlarıyla eğer kavgalı ise, iktidar ve muhalefet yalandan veya siyaset gereği kucaklaşıyorsa, başka birileri de işin faturası bize çıkmasın diye ciğerleri patlarcasına nefesini tutuyorsa, işte orada da siyası istikrardan falan bahsedemezsiniz.
Soysal ve kültürel alanda da durum aynıdır. Bir ülkenin kültür kaleleri içten çökertilmiş ise, temel dinamiklerimizin altı kaymışsa, sokaklarımız bizim sokaklarımız olmaktan hızla uzaklaşıyorsa, hukuk siyasallaşarak adaletin terazisi yanlış veya yanlı tartıyorsa, orada da istikrardan bahsedemezsiniz.
Bu ülkede her gün asgari ücretle iş bulabilmek için milyonlarca işsiz insan devletin kapılarında kuyruğu giriyorsa, özel sektör daha çok para veriyor denilerek devletin hastanelerinde doktor sıkıntısı yaşanıyorsa, iyi eğitim almış seçkin hocalarımız devletin okullarından özel dershanelere göçüyorsa, bu fotoğrafa da bakarak bu ülkede istikrar var diyemezsiniz. Bu ülkede bir taraftan fırsat eşitliğinden dem vurulacak, ama diğer yanda parası olmayan ve dershanelere gidemeyen nice cevherlerimiz liseden sonra tahsil yapma imkânı bulamayacak. Daha sonrada birileri bu ülkede istikrardan bahsedecek. Bu ülkede bugün çöpte çocuğuna ekmek arayan eli öpülesi anneler varken, başka birileri de geceliği on bin dolar olan lüks ötelerde aylarca tatil yapabiliyorsa, bu ülkede siz istikradan bahsedemezsiniz. Halen istikrardan bahsedenler varsa ve oluyorsa, bu adamlar ya, bu ülkede yaşamıyorlar ya da bu millete yalan diyorlar.
Bu gün sokaklarımız işsizler ordusuyla dolmuşsa, çeteler bu ülkede her sokak başını tutmuşsa, ekonomik hayatımız kapkaç sektörü haline dönüşmüş ise, bir banka veya bir iş adamının iflas etmesi başka bir takım kurnazlara açık ranta dönüşüyorsa, siz yine de ısrarla bu ülkede istikrar var derseniz yalan demiş olursunuz. Borsa yükseliyor, dolar düşüyor, kişi başına düşen milli gelir şu kadar arttı, büyüme hızımız şu kadara çıktı demekle de istikrar olmuyor. Bahsedilen bu göstergelerde ölçüt olarak küçük ve mutlu bir azınlığı kriter olarak alırsanız bu resmi yanlış çizersiniz. Bahsettiğiniz bu ölçekler vatandaşa nasıl yansımış, çoğunluk bu refahtan ne kadar pay alabilmiş, bütün bunları da hesaba katacaksınız istikrardan bahsedebilmek için. Öyle renkli medyayı yanınıza alarak, gerçekleri karartıp pembe tablolar çizerseniz ve vatandaşın sessizliğini, sindirilmişliğini, kuşatılmışlığını, herkes halinden memnundur şeklinde yorumlayarak veya göstererek bu ülkede istikrar var diyemezsiniz.
Bu ülkede hâkim olan bu günkü sessizliği ve tepkisizliği, milletin ve devletin keyfi yerindedir diye yorumlarsanız milletten çok kendinizi kandırmış olursunuz. Milletin bu günkü sessizliğinin sebebini, istikrarlı olmanın çok ötelerinde, toplumun sindirilmişliği, kuşatılmışlığı ve zihinsel işgali olarak anlarsak daha gerçekçi olmuş oluruz. Ben iddia ediyorum ki, sokakta karşılaşıp kucaklaşan insanların yüz ifadelerin de bile bir istikrar ve samimiyet yoktur. Bu durum devletin kurumları arasında da benzer şekildedir. Herkes pusuya yatmış, birbirlerinin fırsatını kollamaktadır. Siyasi partilerimiz bile kendi artılarından çok muhaliflerinin yanlışları üzerine yükselmektedirler. İşte benim anlayabildiğim şekliyle bunun da adı istikrar değildir ve bir nevi kapkaççılıktır. İstikradan bahsedenlerin okulların açık olduğu bu günlerde bir sabah erkenden kalkıp, her gün bir okulun giriş kapısına giderek, okullarımız ve sevgili yavrularımızın yalnız ayakkabılarına bakarak vicdanlarının sesini bir daha dinlesinler lütfen. Mübarek Ramazan-i şerif ayı içersinde sabahları fırınların önünde bayat pide ve ekmek arayan onurlu babaları da düşünün lütfen ve ondan sonra bu ülkede istikrardan bahsedin. Evet, fırınların önünde bayat ekmek almak için bekleşen babalara onurlu insanlar diyorum ve birilerinden çok daha şerefli olduklarını iddia ediyorum. Çünkü bu güzel insanlar, komşusu aç yatarken tok yatanlardan çok daha şerefli ve onurludurlar. Allah milletimizin ve devletimizin yar ve yardımcısı olsun. Bu vesileyle de bütün hemşerilerimin Ramazan-i şeriflerini tebrik ederek hayırlar getirmesini diliyorum. Hoşça ve Türkçe kalın aziz okuyucularım.