Epeyce zaman oldu, büyükçe bir çöplüğün önünden geçerken arabamı durdurdum ve burnuma gelen iğrenç kokulara rağmen, çöplüğü seyre koyuldum:
Önce kuşlar, köpekler, fareler, sinekler ve diğer haşerat dikkatimi çekti; insanın terk ettiği her şeye onlar talip.
Çöp dağına biraz daha yaklaştıktan sonra, hepsinin insanların kullandığı yiyecek ve eşyalar olduğu fark ediliyordu; neler neler yok ki orada? En nefis ve leziz yiyecekler, en nadide eşyalar bir bir boy gösteriyor. Ne var ki, çürümüşler, bozulmuşlar, asıllarını kaybetmişler ve terk edilerek bir çöplüğe dönüşmüşlerdi.
Bozulmamışken, kırılmamışken, kullanılmamışken paylaşamadığımız; hatta uğruna kavgalar ettiğimiz nice nesneler burada iğrenç konuma düşmüş ve sevgiden uzaklaşmış. Eşyaya değer katan şey insanın sevgisidir; o yok olunca her şey çöplük oluyor.
Bir de geçmiş zamanlarda dünyaya hükmeden, astığı astık, kestiği kestik olan, kendisine bakılmasını, dokunulmasını bile ölümle cezalandıran kralları, yöneticileri, kerli ferli insanları düşündüm; hiçbirisinin nişanı yok, hükmü yok, gücü yok bugün. Adeta insanlık çöplüğüne düşmüşler ve fakat bazıları çirkin kokularını bugüne kadar da ulaştırabiliyorlar.
Nesin sen, bu denli tanrılaşıyor, canavarlaşıyorsun? İnsanlık Roma ve Atina tanrılarını gördü, Mısır Firavunlarının zulmünü tattı. Zalimlerle birlikte mazlumlar da yok olup gittiler ve asıl mekânda hesap gününü bekliyorlar. Sen de bir gün çöplüğe dönüşmeyecek misin? Haşeratın saldırısına uğrayıp delik deşik olmayacak mısın? Burnundan kıl aldırmayan sen, sineklerin saldırısını bile kovamaz duruma gelmeyecek misin?
“Paris, kana bulandı!”
Bu çöplüğü kim oluşturdu, insanlığın tam ortasında?
Çöplükten beslenen tüm mahlûkat çöplüğün başına üşüşmüş, çöplüğü paylaşamıyor: Köpekler, kedilere; kediler farelere saldırıyor. Akbabalar mağrur bir biçimde leşlere pike yapıyor. Sinekler vızıldıyor, yılanlar kıvrılarak fareleri yutuyor. Bunca çöplük onlara yetmiyormuş gibi, bir de birbirlerinin önünden çöpleri kapmakla ve birbirlerini öldürmekle meşguller. Ee, hayvanlık dünyasının gereği budur. Ya insanlık dünyası da bunu yaparsa ona ne demeli?
Ey koca koca tiranlar, sizin oluşturduğunuz çöplüğün haşeratsız kalacağını mı sandınız? İnsan fıtratına ters olan ateşi, insanın ta kalbine üflediğinizde hem fıtratları bozdunuz, hem de dünyayı ateş topuna çevirdiniz. Dünya bir “an”dı; siz bu “an”ı ebedi sandınız.
Paylaşım gibi insani bir davranış biçimini hayata geçiremeyen bir dünya daha çok suikastlere ve savaşlara sahne olacaktır. Daha dün, İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği ( Rusya) 22,5 milyon vatandaşını kaybetti. Avrupa 50 milyona mezar oldu. Neden? “Hep benim olsun!” hesabına dünyayı kan gölüne dönüştürdüler.
Dostlar, bir daha sormuş olayım:
Dünyada savaşı çıkaranlar, dünyayı kana bulayanlar çobanlar mıdır, yoksa üniversite mezunları mı?
“Bilim” adına üniversiteler insanlık beynini iğdiş ederek kalbi öldürmüşse ve bu oluşuma da yine “bilimsellik” adına sessiz kalınabiliyorsa, kıyamet yolu yakın demektir. Oysa dünyada adam gibi ses çıkarabilen liderlerin varlığı da gözden kaçmamalıdır.
“G 20” zirvesinde ne diyor bu adam: “ Kefenlerinizin cebi yok, işçilerinizle, insanlıkla paylaşın ki, kıskançlık isyana dönüşmesin!”
Bugün insanlık, “kıskançlığın isyana dönüştüğü” bir zaman dilimini yaşıyor ve savaşlar, suikastler, saldırılar da devam edecektir. Her şey sıfırlanmasa da önüne geçmenin en kestirme yolu, paylaşımdır. Bunu başaranlar hem kendi özellerinde hem de dünya meydanında daha rahat yaşamanın ve huzurun tadına varacaklardır.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci