İnsanız sonuçta, kimi zaman hüzünlüyüz, kimi de neşeli. Hafakanlar basınca içimiz daralır, çevreyle değil sadece, kendimizle olan ilişkilerimiz de zayıflar. Neşeli zamanlarda ise elde avuçta ne varsa sağa sola saçmak isteriz; insanız ya!
Rusya uçağını düşürmekle başlayan krizin insanlarımız üzerinde etki bırakacağı bir gerçek. Hiç kimse savaş istemez; barışın nimetlerinden faydalanmak dururken. Ne var ki, dünya denilen fani bir yurtta yaşıyoruz ve çeşitli sınavlarla da yüz yüzeyiz.
Ortadoğu’da başlayan gelişmeler çok şeye gebe. Irak ve ardından Suriye, bölgeyle kalmıyor, dünyayı da ateş çemberi içine almaya çalışıyor. Bir yanda ABD, diğer yanda Rusya, iki büyük devlet adeta dünyayı sömürmek ve hatta yok etmek için var güçlerini kullanıyorlar. Biz de bu ateş çemberinin tam ortasında bulunuyoruz. İnşallah hiç ateş dokunmadan sıyrılabiliriz.
Asıl düşmanlar dışarıdakiler değil, içimizdeki hainlerdir; karanlık medya organlarında yazıp çizdikleri, söyleyip durdukları şeyleri okuyup duydukça sizlerin aklına gelenler benim de aklıma gelmiyor değil. Kriz daha da yükselirse, içimizdeki hainlerin patavatsızlıkları artacak ve hatta dıştakilerle içerdekilerin ortak dayanışmalarıyla ülkemizde büyük bir terör ortamı da estirebilirler. Evet, bizdeki kadar haini hiçbir ülke yetiştirmedi, maalesef!
Allah, peygamberlerini bile imtihandan geçirdi, bizi mi geçirmeyecek? Sabırlı ve dayanıklı olmak zorundayız ve de millet olarak içimizdeki hainleri iyice tanımak durumundayız. Bunlar dünkü hainlerin uzantılarıdır.
Allah, Yusuf peygamberi kardeşleriyle imtihan etti, babası Yakup peygamberi oğluyla. Eyyüp peygamberi hastalıkla, Lut peygamberi karısıyla, Nuh peygamberi oğluyla, İbrahim peygamberi ise iman etmeyen babasıyla imtihan etti. Peygamber olmalarına rağmen onlar bu acıları çektiler. Hz Peygamber (AS) beş oğlunu toprağa verdi. Dünya böyle bir alan işte.
Türkiye, birileri tarafından hep Suriye politikası yüzünden eleştirildi. İşin diplomasi yönü bir tarafa, Suriyeli üç milyona yakın mülteciye kucak açmamız, bize tarih ve zaman içinde koruyucu kalkan olarak dönecektir. Geleceği yalnızca Allah bilir, ne var ki tarihi olgulara baktığımızda, Suriyeli mülteciler sanki bizim manevi kalkanımız olarak karşımıza çıkacak gibi bir durum söz konusudur. Türkiye’nin bu merhameti, o çocuklara kucak açması, o kadınların ırzını koruması elbette Hak katında karşılıksız kalmayacaktır. Müslümanlar da sekülerleşti; yorum yapılırken, fikirler ortaya atılırken hep maddi sebep -sonuç ilişkilerini gündem yapar olduk. Sanki âlemleri yaratan Allah değilmiş gibi, insanın yaratıcısı Allah değilmiş gibi hareket eder olduk. Manevi dünyanın –tabiri caizse- diplomasisinden söz eden yok neredeyse. Niçin olsun, böyle bir ortamda yetişenlerimiz ne kadar az!
Neşeli günlerinde fani olduklarını hesap etmeyenler için sıkıntılı zamanlar dayanılmazdır. Oysa kışın sonu bahardır, mümin anlayışlar hüzünlerinde de neşelerinde de Allah’ı unutmazlar.
Dedik ya, geleceği yalnızca Allah bilir, temennimiz odur ki, böyle krizler çoğu zaman hayra da vesile olabilir. Dostlar ve düşmanlar ayrışır, iç hainler yüzlerini gösterir ve sabredilebilirse Hakk’ın rahmeti ülkeyi kaplar.
Bu kriz PKK’nın da bitirilmesini sağlayacak, birlik ve beraberliğimizi pekiştirecek; belki de tarihi topraklarımızla bizleri tanıştıracaktır. Bizi yöneten insanların ferasetlerinin artması için dua edelim ve küçük dünyalıklar için birbirimize karşı düşmanca tavırlar geliştirmeyelim.
Allah’ın sevdiği kullar kendilerini fıtri eğitimden geçirmekte geç kalırlarsa, Allah onları bazı belalarla, çilelerle eğitir, terbiye eder; bu, Allah onları sevdiği için böyle olur. Milletimizin yüz senedir kaybettiği fıtri terbiyenin rahmet rahmet yağacağı günler yakındır inşallah!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci