Aktüalitenin tozu dumana kattığı bir zamanda, başımızı kumdan çıkarıp evrensel oluşumları görmek, insan olmanın biricik şartıdır, diye düşünüyorum.
Toprak kavgası, insan toprağa düşünce onunla birlikte yok olur gider; ama geriye kin ve nefret tohumunu eker ve kuşaklar, bu tohumlarla büyür; hayat da izahı olmayan bir biçimde çekilmez olur.
Ben bugün, siz değerli okuyucularımla, Peygamberimiz(AS)in, kıyamet alametleriyle ilgili söylediklerini paylaşmak istiyorum. ( Kaynak: Muhyiddin-i Arabi, Dürrü Meknun İnci Dizileri )
İşte Peygamberimizin dilinden Kıyamet Alametleri
Halkın içinde çok çeşitli çirkin işler belirecek.
Mescitler çok, fakat namaz kılan kişi az olacak; kılanın da namazlarında hûşu olmayacak; zira kazançlarında helal haram farkı gözetilmeyecek.
Mushaflar nakışlanmış, süslenmiş ve yaldızlanmış olacak, fakat okuyup amel etmeyecekler. Amel edenler bile riya ile edecek; okuyanlar kazanç için okuyacaklar.
Kadınlarda haya kalmayacak, beyler gibi atlara binip hükümet edecekler. Kadınlar pazarlarda alışveriş edecekler, topluca sokaklarda gezecekler, kendilerini erkeklere benzetecekler. Çocuklar amir gibi olacak, halk dünyaya dört elle sarılacak.
İlim ehline, takva ehline rağbet etmeyecekler, dünya ehli baş tacı edilecek.
Yalancı şeyhler çoğalacak.
Beyler adil suretinde zulüm edecekler. Alimler fasık olacak, hakimler rüşvet yiyecekler.
Zina aşikâr olacak, halkın kötüsü idareci olacak, en rezil kimseler başa geçecek, ehil olanlar ayak altı edilecek.
Kabirler beton olacak, ilim adamları, Kisra ve Kayser gibi yüksek evler yapacak.
Yalan tanıklar çok olacak, salih kimseler suretinde hileler dokuyacaklar.
Alimler, namahremlere, mevkilerinden atılmak korkusuyla ses çıkarmayacak.
Yetimlerin malını yiyecekler, zayıflar korunmayacak, fakirler kovulacak.
Büyük işleri alçak kimselere ısmarlayacaklar, hainlere amin diyecekler.
Kadınlar içki içecekler, mazlumlar dinlenmeyecek, hilebazlar tüccar olacak, çobanlar kurt olacak; ilim ve amel hayal olacak, sofuluk taç ile hırkada kalacak.
Esnaf tartıda, ölçüde hileler edecek; önde gelenlere tam, fakire eksik verecekler ve satışlarında yalan söyleyecekler.
Namazı terk edecekler, zekâta mani olacaklar; süs eşyalarına düşkün olacaklar.
İlim adamları fasık ( Açıkça günah işleyen ) olup, faydalı ilmi bırakacaklar. Türlü fetvalar ve nefse kolay gelen meselelerle hüküm verecekler.
Semmi katil öldürücü zehir uyuşturucu-yla meşgul olacaklar.
Hısımlar birbirinden kesilecek.
Bidatlar diriltilecek, alimler sultanlar kapısında sürünecekler. Ulema azacak, avam kâfir olacak.
Dinin adı, İslamın resmi kalacak. Kuranın ismi, ilmin alameti kalacak.
Himmetleri kadınları olacak, dinleri dünya olacak
Az şeye kanaat etmeyecekler, çok şey ile doymayacaklar.
Haşir ve neşir ( Öldükten sonra diriliş ), zamanlarında bir efsane olacak, ilim ehlinin sözünü kabul etmeyecekler; bu sebepten alimler yenik, bidat ehli galip olacak.
Hak Teala onlardan bela eksik etmeyecek, şefkat ve bereket kalkacak, hiç kimse halinden hoşnut olmayacak.
Vakitsiz yağmurlar yağacak, devasız hastalıklar ve zulümler çoğalacak; kuraklık, kıtlık; ay ve güneş tutulmaları ile deprem çok olacak.
Eğer bu fiiller artarsa, Hak Teala devleti kâfire verir. Onlara zalim topluluğu musallat eder; ne tarafa gitseler olardan kurtulamazlar.
Değerli dostlar, yukarıdaki Peygamber sözlerini anlayışınıza bırakıyorum. Fakat ben Müslümanlardanım diyenlerin düşünmesi gerekmez mi, sahi, biz sonsuz bir diyara gidiyoruz ve orada ebediyyen iman ve amellerimizle ve Rabbimizin inayetiyle kalacağız.
Dünya hayatının geçici olduğuna gerçekten inanıyor muyuz? Öyleyse bu korku niye? Allah ve ahiret inancını netleştirenlerin tağut korkusu ve rızık endişesini anlamak mümkün müdür? Ölüm korkusu her yanımızı kaplamış gibi; hiç dost, dostuna gitmekten korkar mı? Yoksa dost kavramımız mı netleşmemiş?
Keşkelerle süren bir hayat, korkak,sünepe bir hayattır ve o hayat insana mutluluk vermez. Kıyamet alametlerinin kuşatması altında, arınmış bir mümin duruşuyla ebedi bir mutluluğa sahip olabiliriz.