KÖKLÜ DEĞİŞİKLİKLER İÇİN YENİDEN DÜŞÜNMEK

D. Ali TAŞÇI

 

            Ben bu yazıyı yazarken seçimler artık sonuçlanmak üzere idi. Değişen pek bir şey yok, sonuçlar eskisinin benzeri durumda. Sevinenler fazla sevinemedi, üzülenler de çok üzülmediler.

            Türkiye artık iki partili, iki kutuplu bir duruma gelmiş bulunuyor. İdeolojik oy kullananlar çoğalmış gibi duruyor. İdeolojik oy kullananların evlerini altından, sokaklarını gümüşten de yapsanız, onlardan oy alamazsınız. İdeolojik oy kullanan kesim genellikle okumuş seçmenden geliyor.

            Türkiye’de özellikle, ideolojik oy kullananların seküler bir hayat tarzını benimsedikleri görülüyor. Bu insanların karşısına büyük projelerle çıkmanın pek bir anlamı olmadığı, hatta eksi puan getirdiği söylenebilir. Sevmediğiniz insanların yükselmeleri, iyi şeyler yapmaları sinirlerinizi bozabilir.

            Bugünkü iktidarın en başta kendisine sorması ve yapması gereken şey, “Ben bu çocuklara fiziki bakımdan en iyi okullar yapıyorum, onlara bedava kitaplar dağıtıyorum, bilgisayarlar veriyorum, ekonomik olarak ailelerini zenginleştiriyorum; fakat ben bunları yaptıkça onlar benden adeta kaçıyorlar. Neden?” diye kendisine sorması ve buna bir çözüm üretmesi gerekmektedir.

            Sekülerleşenler önce semt değiştiriyorlar, sonra iktidar partisinden uzaklaşıyorlar. Neden?

            Seçim süresi boyunca hep ekonomi ile yatılıp kalkıldı. İnsanların cepleri doldukça, onların isteklerine yetişebilmek adeta mümkün değildir. Aslolan insanların gönüllerini doyurmak olmalıdır. İktidar bu konuda başarılı olmadı değil, 17 sene bu başarısını sürdürdü, yine de başarılıdır, ama semtler yenilendikçe ve değiştikçe erozyon başlıyorsa bunun köküne inmeli ve bu konuda çalışmalarını yoğunlaştırmalıdır.

            Türkiye’nin en önemli sorunu insan sorunudur. Gerçekten biz insanlarımızı eğitebiliyor, terbiye edebiliyor muyuz? Eğitimde fiziki şartları kısmen düzelttik, ama ya kimya? İşte orası netameli bir durum.

            İlkokul üçüncü sınıfa kadar çocuklarımıza hiçbir ders verilmeden, yalnızca “hayat bilgisi”, yani medeniyet yapımız, insanlık durumumuz, değerlerimiz, kurallarımız ve hayatın ebedi olmadığı, paylaşımın insani bir değer olduğu; sahip olmak değil, olmanın amaçlandığı bir eğitim yapısı öncelenmeli, insanlık öğretilmelidir. Bunu başaracak öğretmenleri yetiştirecek fakültelere önem verilmelidir. Yoksa siz, yeni semtler, yeni yapılar, yeni köprüler vs. yaptıkça gençleriniz elinizden uçup gideceklerdir.

            Mesele muhalefetin veya iktidarın kazanıp kaybetmesi meselesi değildir; herkesin, her kesimin bu topraklarda özgürce yaşaması için insan fıtratına uygun eğitimi kucaklaması gerekmektedir. İnsan insanın kurdu olduğu bir toplumda bir seçimi kazansanız ne olur, kaybetseniz ne olur!

            Eğitim adına hâlâ Adana’da çay yetiştirilmeye kalkışılıyorsa, sonuç, önünüze boş çay bardakları gelecektir.

            Bundan sonra filan insan “malı götürdü, filanca gayrı meşru hayat sürüyor, falanlar şunları şunları yapıyor.” diye kimseyi de suçlayamazsınız; çünkü bu tarz hayatın dünyada rağbet gördüğü de artık bir gerçek.

            Seçimlerde asıl amaç ben kazandım, o kaybetti değildir, asıl sorun; kazanan veya kaybeden insanlık mıdır? İşte sorulması gereken soru budur.

            Dünya fanidir, oy değil, insanlık biriktirelim.

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci